Evrensel barış bir hayaldir!
ثُمَّ إِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَأَحْكُمُ بَيْنَكُمْ فِيمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ
“…Sonra dönüşünüz yalnızca banadır, işte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.” (Âl-i İmran 55)
Ayette geçen تَخْتَلِفُونَ – tahtelifûn- ifadesi ihtilaflı konular demektir. Sadece Yahudilerle Hıristiyanlar arasındaki ihtilaflı konuları değil genel manada tahrif edilmiş ilahi dinler ile İslam arasındaki ihtilafları da ifade etmektedir. Hemen söyleyelim: İhtilaflar kutsal metinlere bağlı olarak tarihseldir ve Ahrete intikal edecektir.
Allah Teâlâ, Kuran’da, Âdem’den (as) başlayıp bazı peygamberlerin ve onların vazife yaptıkları kavimlerin vahiy karşısında önceden oluşmuş zihinlerine sığındıklarını, yani paradigmalarını savunduklarını, dikkatimize sunmaktadır. Kendilerine peygamber gönderilen pek çok kavim hakikati kabul etmemiş ve sonuçta ilahi cezaya muhatap olmuştur. Hıristiyanlar ve Yahudiler, kendi inançlarındaki ihtilaflı konuların yanı sıra, Hz. Muhammed ve Kuran gerçeğini kabul etmeyerek, şirk bulaştırdıkları inançlarını, kendi istek ve arzularını, günümüze kadar taşımışlardır. Ne dinler arası diyalog çabaları ne de Müslümanların papayı ve papazları ziyaretleri bu gerçeği değiştirememiştir. İhtida hareketleriyse tarihin her döneminde olmuştur. Ancak bu durum resmin genelini görmeye engel olmamalıdır. Hak ve batıl inancı kıyamete kadar devam edecektir. Kavimler arasındaki inanç ihtilafları ayette ifade edildiği üzere, ancak Ahrette vuzuha kavuşacaktır.
Müslümanlar tevhit inancından Hıristiyanlar ise teslis inancından bin beş yüz yıldır vazgeçmediler. Hıristiyanlarla aramızdaki en büyük ihtilaf, Hz. İsa’yı tanrı mertebesine çıkaran baba-oğul-ruhulkudüs inanmasıdır. (Şirk) Ülkemizdeki bir gurubun bu konudaki yıllardır devam ede gelen gayretini biliyoruz, ancak gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yapılan toplantılarda Hıristiyanlarla Müslümanlar arasındaki dini ve tarihi ihtilafların giderilmesi konusunda örnek gösterilebilecek bir gelişme ortaya çıkmış değildir. Bu yakınlaşmalar ne dünya barışına, ne küresel ve bölgesel karışıklıklara, özellikle Hıristiyan ülkelerin sömürgesi olarak görülen İslam dünyasına, huzur ve barış getirebilmiştir.
Türk milleti olarak bin yıl boyunca Hıristiyan ve Yahudilerle birlikte yaşadık. Dün olduğu gibi bugün de Müslümanlar, Peygamberimiz ve ashabı gibi davranıp, gayr-i Müslimlere, İslam’ı tebliğ etmek zorundadır. Ne var ki, hidayet verecek olan Allah’tır. Kendileri de itiraf ediyor ve bu işlerle ilgilenen herkes de biliyor ki, Papalık, dinler arası diyalogu Hıristiyanlığın anlaşılması ve daha çok taraftar bulması amacı etrafında yürütüyor. Yoksa ihtilaflı konularda bir anlaşma sağlayabilmek için değil. Nitekim aşağıdaki paragraf Katolik Kilisesinin resmi açıklamasında yer almaktadır:
“Katolik kilisesi, diğer dinlerin mensuplarıyla birbirini tanımak ve inancı paylaşmak için diyaloga girmek durumundadır. Çünkü kilise bütün insanlık içindir; dolayısıyla diyalog, bütün insanlığı kurtuluşa ulaştırma diyalogudur.”
Görüldüğü üzere, Katolik kilisesi, dinler arası diyalogu, Hıristiyanlaştırma misyonunun bir aleti olarak kullandığını belirtmekten kaçınmıyor. Papalık, bugüne kadar Hıristiyanlığın tek gerçek kurtuluş dini olduğu iddiasından hiç vazgeçmedi. İster dinler arasında, ister din adamları arasında, isterse cemaatler arasında olsun, diyalogdan maksatları, misyonerliktir; bu yolla, Hıristiyan mesajının diğer kültürler içine sokulup hayat bulması ve yayılması çabasıdır. Bu yüzden artık durup bir değerlendirme yapmak gerekir: Ülkemizde İslam adına bu diyalogları yürütenler hangi somut sonuca ulaşmışlardır? Müslümanların dinler arsı diyalogdan kazançları ne olmuştur? Süreç içerisinde kim kimi nasıl etkilemiştir? Hanif dinler, İbrahim’i dinler gibi üretilen yeni imajlarla, İslam’ın tebliği bir yana, yeni, sentez bir din algısı mı ortaya çıkarılmıştır?
‘Barış olsun çatışma olmasın, ötekileştirme sona ersin’, diyenler sosyolojik gerçekliği de göz ardı etmektedir. Dinler, mezhepler, ideolojiler, felsefi görüşler ortadan kalkmadan ihtilaflar ortadan kalka bilir mi?! Böyle bir şey hiçbir zaman mümkün olmaz. Çünkü insanlar inançlarıyla bireysel ve toplumsal varoluşlarını gerçekleştirirler. Medeniyetleri doğuran, kültürü ve sanatı geliştiren ve ayakta tutan, bilimsel faaliyetleri anlamlı hale getiren, bir yönüyle milletler arasındaki sorunlar ve ihtilaflardır. Bir imtihan yeri olarak yaratılan yeryüzünü kimse ‘melekistan’ yapamaz. Farklı milletleri (kültürler) yaratan Allah’tır. Evet, insanlığın menşei birdir: Âdem ve Havva. Fakat insanların kültürel aidiyetleri farklıdır. Bu farkın ortadan kaldırılması dünya hayatının sona ermesi anlamı taşır. Bu bir ütopyadır: İnançlarda, görüş ve düşüncede birlik sağlanamaz. Beşerin tek bir paradigmada ve sosyolojide birleştirilmesi ilahi kurguya aykırıdır, haliyle imkânsızdır
Allah Teâlâ’nın son dini İslam’dır. İslam yegâne Hak dindir. Müslümanlar olarak Rabbimizin bize Kuran’da açıkladığı ve öğrettiği gibi, Yahudilere ve Hıristiyanlara gönderilen peygamberleri, onlara kutsal metinler indirildiğini kabul ederiz. Bu inanç aynı zamanda bizim iman akidelerimizdendir. Yahudiler vahyin berrak gözesini bulanıklaştırdıklarından, İsa (as) ve İncil gönderildi. Hıristiyanların tevhidi bozmaları üzerine de Hz. Muhammed (sav) ve Kuran insanlığa gönderildi. İslam, Hak ve hakikattir. İslam, ihtilafları çözmüştür. Dalalette olanlar müşrikler ve kâfirlerdir. Gayr-i Müslimler, Allah’ın, Hz. Muhammed’i son peygamber, Kuran’ı son kutsal kitap olarak gönderdiğini kabule yanaşmıyorlar. Müslümanlar olarak biz de artık anlamalıyız ki farklı din ve kültür ihtilafları milletlerin sınavıdır.
Sonuç: O halde yöntem meselesine girmeden söylersek, müşrik ve kâfirlere İslam’ın tebliği zorunludur ve asırlar boyunca yapılmıştır. Ancak İslam gizlenerek Hanif dinler, İbrahimî dinler gibi söylemlerin öne çıkarılmasına Kuran’dan, Sünnet’ten, Kıyas-ı Fukaha’dan ve İcma-i ümmetten kanıt gösterilemez. Sonuçta her bireyin ve her inanç gurubunun inancı, ameli kendisine ait olacaktır. Yazıya konu ettiğimiz ayette ve Kuran’daki benzer diğer ayetlerde, Allah Teâlâ, Ahrette, uyuşmazlığa düşülen konulardaki gerçeği Peygamberlerin huzurunda, inanç ve amel defterlerine bakıp herkese haber verecektir. O zaman kim hidayet üzeredir, kim dalalet üzeredir; kim müşriktir, kim Mümin, güneş gibi aşikâr olacaktır.