Kıblesi olmayan cahildir!
هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ حَاجَجْتُمْ ف۪يمَا لَكُمْ بِه۪ عِلْمٌ فَلِمَ تُحَٓاجُّونَ ف۪يمَا لَيْسَ لَكُمْ بِه۪ عِلْمٌۜ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ وَاَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
“İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysaki Allah, her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz.” (Âl-i İmrân 66)
Ayet, kendinden önceki ayetlerin bir devamı. Hıristiyanların ve Yahudilerin Hazreti İsa, validesi Hazreti Meryem ve Hazreti İbrahim hakkındaki tartışmalarına adeta bir son nokta konulmuş oluyor: Bilmediğiniz konular hakkında tartışmayın, bildiğiniz konular ne ise onlar hakkında konuşun, tartışın. Gayb olan bilgiler, peygamberler vasıtasıyla insanlara zaten hep açıklana gelmiştir. İnsanların bilmedikleri konuları bilen Allah Teâlâ’dır. Rabbimiz Kuran’da her ne açıklamışsa gerçek odur. Gerçeğin anlaşılması ve kavranması konusunda müzakerelerde bulunulabilir. Fakat hakkında bilgi olmayan bir konuda konuşmak, tartışmak, cahilce bir davranıştır.
Din bakımından cahillik, bir sıfat olarak, farklı bir anlam taşımaktadır: En büyük cehalet ilahi hakikatlerden habersiz olmak yahut haberi olduğu halde kayıtsız kalmadır. İman sahibi insan, okuma yazma bilmese de cahil değildir. Çünkü o, Allah’ı bilmiş ve kendi varlığıyla ilgili kanaat sahibi olmuştur. Dünyadaki varlık nedeni, ahrete olan inancı, onda ahlaki değerler ve vicdan oluşturmuştur. Haliyle istikamet sahibidir; Kıblesi vardır. Ben özgürüm, aydınım diyen, fakat kıblesi olmayan insan, cahildir.
Cahil sözcüğüne bilgi ve görgü eksikliği noktasından baktığımızda, konuyu şu şekilde değerlendirebiliriz: Herkes her şeyi bilemez; insanlar en çok meslekleri hakkında bilir, sonra da tecrübeleri miktarınca hayatlarını anlamlandırır ve yaşarlar. Bir tıp doktoru fasulye yetiştirmeyi bilmiyor diye cahil değildir. Hem sonra insanın sınırları vardır: Gözümüz 360 derecelik bir acıyla değil, en fazla 180 derecelik bir acıyla çevresini görmektedir. Hatta net bir görüş için belki daha az bir açıyla bakıyoruz. O halde gözümüzün yarısı varlığın diğer yarısına karşı kör durumdadır. Gözümüz görmediği kısımların bir bakıma cahilidir. Göz, her şeyi göremediği gibi akıl da her şeyi bilmez. Aklın da sınırları vardır.
İnsanı cahil biri duruma düşüren bilip bilmeden ahkâm kesme hevesidir. Söz yürekte kalsa sorun yoktur. Fakat eyleme geçmiş cehaletin gözükmemesi imkânsızdır. Hayatın pratiğine bakınca modern toplum bir nevi cahiliye toplumu gibi gözüküyor; herkes her şeyi biliyor. Birde cahilce tutumlar vardır. Hatta yaşama şekline gelmiş cehaletler. İçki, sigara, fuhuş, kumar, kaynağı tartışmalı zenginlikler… Bunların her birinde bireysel ve toplumsal zararlar ve nice tehlikeler var. Sigaranın üstüne kanserin resmini de koysanız fark etmiyor. Demek ki, cehalet, bazen bir konudaki tutuculuktan daha koyu bir renge bürünebiliyor. Cehaleti medeniyet diye yaşamak bu olsa gerek. Bu bağlamda şu noktayı da vurgulamak gerekir: Cahilce davranışların en çok eğitimli insanların arasında gözükmesi ayrıca incelenmeye değerdir!
Birçok yanlışın nedeni kendi cehaletimiz olmasına karşın çevremizdekileri ya da kurumları suçlamayı pek severiz. Hele trafikte bu zihniyetimiz hemen kendini ele verir. Bütün şoförler kabahatlidir, arabayı doğru kullana sadece kendisidir. Araştırmadan, sorup sual etmeden ileri sürülen her düşünce ve yargı, az çok eksikliklerle, yanlışlarla dolu olacaktır. Bu durum da haliyle bir cehalettir. Su yahut elektrik veya doğalgaz faturası bu ay neden yüksek geldi? Kontörlerim nereye gitti? Hadi bakalım! Gelsin kuruluşlar hakkında bir sürü itham edici yorum. Müstesna durumlar hariç, oysa kimse gerçek dışı bir fatura yazmış değildir, kontörlerini bitiren de kendisidir. Bu tür çıkışlar da cahilce davranışlarımıza örnektir ve gün boyu bu tür davranışları çokça sergileriz. Cahillik yahut cahilce tutum ve davranışlar en azından kabahattir ve kişilerin masumiyetini de gölgelemektedir.
Bir de topluma tepeden bakan cahiller var. Mesela fanatikler. Bir takımın, bir partinin, bir ideolojinin, bir inancın fanatikleri… Bunlarda inandıkları şeylerin dışında başka gerçeklik tanımazlar. Bu yargıyı asla sert bulmayın, dikkatlice bakın, dinleyin ve okuyun, bir adam fanatikse o aynı zamanda cahildir. Kibirli insanlarda da cehalet bir sıfat gibi yanlarından hiç ayrılmaz. Mesela; aydın, gazeteci, sanatçı, politikacı geçinen kimi tuzu kurular bu kategorideki kimselerdir. Bunlar, kendilerini bir bilen, kalanı bilmeyen, yani cahil kabul ederler. Oysa cahil olmadığını düşünen cahildir. Her konuda fikir ileri sürmek, ahkâm kesmek, cahilliğin dik alasıdır. Tuhaf gelebilir ama gerçektir: Cehaletin yaygın olduğu yerde ahlaksızlık da yaygındır. Dedikoducu kimseler arasında da cehaletin isli mumu yanar durur. Bilip bilmeden insanlar hakkında konuşmak, dedikodu yapmak, cehalet değilse, nedir?
Sonuç: Yaratıcı hepimize akıl verdi. Akıl, diğer varlıklara verilmeyen bir armağan. Akıl bir de inançla aydınlanmışsa tam bir kutup yıldızıdır. Akıllı ve imanlı kimse günah işleyebilir, lâkin yolunu şaşırmaz. Onun yüzü hep kıblesine dönüktür. Duygulara teslim olup yalan yanlış konuşması, doğal olarak, insanın kendini, kendi cehaletine teslim etmesi, bir seçimidir, fakat ayetten anlaşıldığı üzere, Allah, bir bilgiye belgeye dayanmayan cahilce tartışmaları ve cehaleti asla sevmez.