‘Allah adamı’ olmaya gayret etmeliyiz!
مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُؤْتِيَهُ اللّهُ الْكِتَابَ وَالْحُكْمَ وَالنُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُواْ عِبَادًا لِّي مِن دُونِ اللّهِ وَلَكِن كُونُواْ رَبَّانِيِّينَ بِمَا كُنتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَابَ وَبِمَا كُنتُمْ تَدْرُسُونَ
“Hiçbir insanın, Allah’ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra insanlara, ‘Allah’ı bırakıp bana kul olun!’ demesi mümkün değildir. Bilakis şöyle der: Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe halis kullar olunuz.” (Âl-i İmran 79)
Yukarıdaki ayetin inzaliyle ilgili rivayet edilir ki, Yahudi bilginleriyle Necrân Hıristiyanları, Resulullah (sav)`in huzurunda toplanmışlar. Resulullah, onları İslâm`a davet etmiş. Yahudi Ebu Rafi el-Kurezi: ‘Ey Muhammed! Hıristiyanların İsa`ya kulluk ettikleri gibi bizim de sana ibadet etmemizi mi istiyorsun?’ diye sormuş. Resulullah, ‘Böyle bir şeyden Allah`a sığınırım’ diye cevap vermiş. Bunun üzerine Yüce Allah yukarıdaki ayeti kerimeyi indirmiştir.
Hiçbir peygamber ‘ben ilahım bana tapın’, demedi. Firavun gibi nice siyasi lider, ideoloji önderi, insanları kendilerine taptırdı. Ayette inananlardan kula kulluk yapmamaları, ‘rabbani’ kimseler olmaları istenmektedir Rabbani kimseler Allah’a bağlı varlığa karşı özgür kimselerdir. Rabbani insan, yani ‘Allah adamı’ olmak, işte bu en büyük bir payedir. Kaynaklarda rabbâni ifadesiyle ilgili çeşitli yorumlar yapılmıştır: Rabbani, bir sıfat olarak, dini kaynakları iyi bilen, dindarane yaşayan, ihlaslı, takva ehli kimse demektir. İlmiyle amel eden, Kuran’dan hüküm çıkarmaya gücü yeten fıkıh bilgini kimseler, rabbani zatlardır. Allah Teâlâ’dan çekinen, ailesinin, şahsının yahut milletin işlerini Kuran’a göre, güzellikle yerine getiren, helâli haramı, emri nehyi bilen kimseler, hep bu sıfatın erleridir.
Daha genel bir ifade ile, – رَبَّانِيِّينَ – rabbâniyyîne (Rabbani) olmak, benliklerini Allaha adamak, Allah’a içtenlikle kulluk yapmak, Kuran’daki bilgilere göre hayatını tanzim etmek, Kuran’ın tarif ettiği şekilde Allah’a halis kul olmak, Allah’a samimiyetle bağlı bir hayat yaşamak, Kitabî bilgilerle amel etmek, Kitapta vasıfları sayılan örnek Müminlerden biri olmak, kendini dünyaya değil, Allah’a adamak, hayatı ilim ve ihlasla yaşamak, okuduğu ve başkasına da okutup öğrettiği Kitaptaki emirlere göre kendini şekillendirmek, her işte adaleti gözetmek, içi dışı temiz olmak, rabbâni bir kul olmak demektir.
Sonuç: Önce bir tespit yapmamız gerekir; neyin adamıyız, neyin adamı olmak istiyoruz? Paranın, makamın, ideolojilerin? Rabbimizin, ‘Rabbani kimseler olun’ çağrısı aklımızda vicdanımızda ne kadar yer ediyor? Hayatın pratiğine baktığımızda, Allah adamı olmak isteyenlerin pek az olduğu görülüyor. Haliyle karamsar olmamızı gerektiren bir zemin var. Fakat her ne kadar, Allah adamlığı, kıt bir madde gibi, nadir bir cevher olmaksa da, bu topraklarda Müslümanlar yaşıyor, illa ki, rabbani kimseler vardır. Büyük İslam âlimleri, mutasavvıflar, bir önceki yazıda Allah’ın sevdiği kullar olarak Kuran’da zikredilen, muttakin, muhsinin, tevvabin, mutatahhirin, sabirin ve muksitin zümresinden kimseler, inşallah, ‘rabbani’ kimselerdir.