Allah bizim için ‘zulüm’ ister mi?
تِلْكَ آيَاتُ اللّهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ وَمَا اللّهُ يُرِيدُ ظُلْمًا لِّلْعَالَمِينَ
” İşte bunlar, Allah’ın, sana hak olarak okuduğumuz ayetleridir. Allah Teâlâ ise yarattıklarının zulme uğramasını dilemez.” (Âl-i İmran 108)
Allah Teâlâ, muradı üzere, evreni, cennet ve cehennemi, melekleri, cinleri, şeytanları, insanları, hayvanları, bitkileri… yarattı. Her varlığa zaman-mekân üzerinde hayat ve rızık verdi. Özellikle insan ve cin gibi iradi fiilleri yapabilme özelliğine sahip varlıklara, kullandıkları hayat ve rızık nimeti karşılığında, görev verdi. Görevlerinin ne olduğu, kendilerinden ne beklendiği peygamberler ve ilahi kitaplar yoluyla açık bir şekilde bildirildi. (Kulluk görevi) Böylece iradi varlıkların kendi fiilleri sonucu zulme düştüklerinde kimseyi suçlama hakları kalmadı. Önceden uyarılan, doğru seçimleri yapmaz, aklı nefsine yenik düşerse, zarar eder. Sonuçta, Yaratıcı değil, kul kendi kendine zulmetmiş olur.
Evrensel elçi Hazreti Muhammed (sav), kendisine Yaratıcı tarafından indirilen, diğer dini metinleri de cami, Allah’ın son kitabı Kuran’ı, insanlığa tebliğ etti. İnsanlara Rablerini tanıttı. Onlara, hesabını verecekleri şeyleri, helal ve haramı, önceden haber verdi. Gitmeleri gereken doğru caddeyi gösterdi. Apaçık ve dosdoğru yol ortada iken insan karanlık sokaklara dalarsa, başına bir iş geldiğinde, kimseyi suçlama hakkı olmaz. Kuran ayetlerine baktığımızda Allah’ın insanlar için neleri istediğini şu şekilde özetleyebiliriz:
“Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.
Allah size bilmediklerinizi açıklamak ve sizi, sizden önceki iyilerin yollarına iletmek ve sizin günahlarınızı bağışlamak istiyor.
Allah hakkıyla bilicidir, yegâne hikmet sahibidir. Allah sizin tövbenizi kabul etmek ister.
Allah sizden yükünüzü hafifletmek ister; çünkü insan zayıf yaratılmıştır.
Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size ihsan ettiği nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.
Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, hâlbuki Allah sizin için ahreti istiyor.
O halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah’ın rızasını isteyenler için bu, en iyisidir.
Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resulüne itaat edin. Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.
Kim izzet ve şeref istiyorsa, bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır. O’na ancak güzel sözler yükselir ulaşır. Onları da Allah’a amel-i salih ulaştırır. Kim ahret kazancını istiyorsa, onun kazancını arttırırız. Kim de dünya karını istiyorsa ona da dünyadan bir şeyler veririz. Fakat onun ahrette bir nasibi olmaz.”
Sonuç: İsteyen Allah Teâlâ’nın uzattığı, güneş gibi parıldayan, Kuran’ın hidayet kulpunu tutar, selamete çıkar; isteyen nefsine uyar yahut beşerin çürük iplerine sarılır, cehennem çukurlarına yuvarlanır. İmtihan sırrı gereği insan hürdür. Hangi ipe sarılacağına, hangi kulpu tutacağına, yine kendi karar verecektir. (Ayrıca 103. FİKİR’e bakınız: ‘İslam, Allah’ın insanlığa uzattığı bir kurtuluş ipidir.’)