Ölümün anlamı üzerine…
كُلُّ نَفْسٍ ذَآئِقَةُ الْمَوْتِ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَمَن زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ وَما الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ
“Her canlı ölümü tadacak ve kıyamet günü dünyada yaptıklarınızın karşılığı size verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünyâ hayatı aldatıcı bir zevkten öte bir şey değildir.” (Âl-i İmrân 185)
كُلُّ نَفْسٍ ذَآئِقَةُ الْمَوْتِ –Kullu nefsin zâikatul mevt – her nefis ölümü tadacaktır. Âyetin başlangıç kısmında yer alan bu ifade genel bir kanunu ortaya koymaktadır: Hayat boş ve manasız olmadığı gibi ölüm de boş ve manasız değildir. Dünyâ hayatı nefs sahibi varlıklara geçici bir süre için verilmekte ve bu zaman içinde de insan iman-inkâr ve hayır-şer mekteplerinde eğitim görmektedir. Eğitimi bitince ebedî kalacağı ülkeye (Ahret) gitmek üzere ölmektedir. Bu ölüm yokluk değildir. Yeni bir varoluşa gözü açmaktır. Ana rahmindeki bebeğin dünyaya çıkması gibidir; yeni ve eşsiz bir hayata başlamaktır.
Kur-an’da – نَفْسٍ – nefs sözcüğünün geçtiği ayetlerin hiçbirinde hayvan ve bitki kastedilmemektedir. Ölümü tadacak olan nefsler öncelikle insan ve cin gibi iradî fiilleri yapabilen varlıklardır. Dünyanın imkânları duyguları etkilediğinden insan (nefs) dünyaya aldanmakta ve daimi burada kalacakmış gibi davranmaktadır. Dünyadaki hâller; fakirlik zenginlik, sıhhat hastalık, huzur sıkıntı, hayat ölüm vb. durumlar, tamamen geçicidir, çünkü dünyâ fânidir.
Şu fâni dünyâ gerçekte bir tanedir, fakat 7 milyarı aşkın insanın her birinin ‘özel bir dünyası’ vardır. Herkes kendi dünyasını ömür sermayesiyle ekenek olarak kullanmaktadır, fakat tarlasının (dünyâ) ne bitirip bitirmediğini ancak dünyada ölüp ahrette dirildiğinde görebilecektir. (Anne karnından çıkamayan bebek dünyayı göremez; ölmeyen için de ahret hayatı yoktur!)
Âyette geçen فَاز – fâze fiili kurtuluşa ermek manasındadır. Dünyadayken yaptığı amellerine güvenip iyi bir insan olduğunu sanmak kibre ve gaflete kapı açıp insanı gayya kuyusuna sürükleyebilir. O halde yaptıklarından yola çıkıp ahreti garanti ettim diye kimse düşünmemelidir. Dünyada kurtuluş tohumları ekilir, fakat tarlanın nasıl bir ürün vereceği ahrette belli olur. Burada ekilir, orada biçilir. Bir insan cennetlik mi cehennemlik mi olduğunu tam olarak bilmeden dünyada nasıl rahat peşinde koşar bilir? Dünyâ, gafletle geçirilecek bir yer değildir. Bir öğrenci düşünelim ki sınav salonundadır, fakat o kalemi kâğıdın üzerine koymuş pencereden dışarıya dalıp gitmiştir. ‘Sınav süresi bitti, herkes kâğıdını getirsin!’ sesini işitince uyanmasının ona ne faydası olabilir
Sonuç: Ölüm, Ahrete, daimi iskân bölgesine dönüştür. Ölüm, sınav salonu hükmündeki dünyâdan çıkmaktır. Salonda ne yazdı ne çizdiyse Ahrette sınav kâğıdı üzerinden bir değer kazanacaktır. Ebedî âleme dönüş ve orada dünyâ hayatının hesabının sorulması zorlu bir süreçtir. Aşağıya aldığımız Kur-an âyetlerindeki uyarılara pek dikkat edilmelidir:
“Allah’a döndürüleceğiniz, sonra da herkese hak ettiğinin eksiksiz verileceği ve kimsenin haksızlığa uğratılmayacağı bir günden sakının.”; “…onları gelmesinde şüphe edilmeyen bir gün için topladığımız ve hiçbir haksızlığa uğramaksızın herkese kazandığı şeyler ödendiği zaman halleri nice olur?”; “Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde insan isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı gelmekten sizi sakındırıyor…”; “…Herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir…”; “Orada herkes geçmişte yaptıklarını karşısında bulur. Artık onlar gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülmüşlerdir. Uydurmakta oldukları şeyler (putlar) da onları terk edip kaybolmuştur.”, “O zaman zulmeden herkes yeryüzündeki bütün servete sahip olsa azaptan kurtulmak için elbette onu feda eder. Ve azabı gördükleri zaman için için yanar. Aralarında adaletle hükmolunur ve onlara zulmedilmez.”; “Allah herkese kazandığının karşılığını vermek için onları diriltecektir. Kuşkusuz Allah hesabı çabuk görendir.”; “O gün herkes gelip kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı eksiksiz ödenir, onlara asla zulmedilmez.”: “Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Herkes peşine koştuğu şeyin karşılığını bulsun diye…”; “Her canlı ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz. Ve siz ancak bize döndürüleceksiniz.”; “Sizin yaratılmanız ve diriltilmeniz ancak tek bir kişinin yaratılması ve diriltilmesi gibidir. Unutulmasın ki Allah her şeyi bilen ve görendir.”; “Biz dilesek elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat ‘Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım’ diye benden kesin söz çıkmıştır.”; “Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün haksızlık yoktur. Şüphesiz Allah hesabı çarçabuk görendir.”; “Herkes yanında bir sürücü ve bir de şahitle beraber gelir.”; “Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunmasın.”; “Her nefis kazandığına karşılık bir rehindir.”; “O gün hiçbir kimse başkası için bir şey yapamaz. O gün iş Allah’a kalmıştır.”
M. Talat Uzunyaylalı