Allah zulmetmez, imtihan eder!
…إِنَّ اللّهَ لاَ يَظْلِمُ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ
“Şüphesiz ki Allah, hiç kimseye zerre kadar zulüm etmez…” (Nisâ 40)
يَظْلِمُ – yazlimu/haksızlık kelimesi Hakk’a değil mahlûkuna ait bir sıfattır. Allah hiçbir mahlukuna zerre kadar zulüm etmez. Ancak insan kendi nefsine ve diğerine zulmetmekten geri durmaz: “Şüphesiz ki Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler.” (10/44)
Allah Teâlâ kullarına Kuran indirmiş ve sorumlu tutmuştur. Rabbine muhalefet eden kendine zulüm etmiş ve ziyana uğramıştır. İnsan akıl ve baş gözüyle yaşadığı zamana ve geçmiş zamanlara bakıp bir muhasebe yapmak ve tercihine bağlı olarak doğru olanı kabul edip yaşamak yahut yaşamamak özgürlüğüne sahiptir. (İmtihan sırrı.)
“Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Onlar, kendilerinden daha güçlü idi; yeryüzünü kazıp altüst etmişler, onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri, onlara da nice açık deliller getirmişti. Zaten Allah onlara zulmedecek değildi; fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler.” (30/9)
Zulüm failini zalim kılar ve her zalim tövbe etmemişse günahı sebebiyle cezalandırılır: “Nitekim onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlardı.” (29/40).
İnsanlara elle, dille, yazı ile yahut sanat, siyaset, askerî ve iktisadî vb. yollarla zulmetmek kimsenin yanına kar kalmayacaktır: “Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır. İşte acıklı azap bunlaradır.” (42/42)
Yapılan bir iyilik yahut bir kötülük, miktarı az yahut çok, insanın ameli olarak kayıt altına alınmaktadır: “Kitap (amel kayıtları) ortaya konmuştur: Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. ‘Vay halimize! Bu nasıl kitapmış! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın hepsini sayıp dökmüş!’ derler. Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (18/49)
Gerektiği zamanlarda Kerim Allah, kullarını – Hazreti Musa’nın kavmini olduğu gibi- bir emek karşılığı olmadan gök sofralarıyla da yedirip içirmiştir. Fakat insandaki baskın davranış şükür değil şikâyettir. Şükretmek gerekirken asi olmak kişinin kendi nefsine karşı işlediği bir zulümdür: “Ve sizi bulutla gölgeledik, size kudret helvası ve bıldırcın gönderdik. ‘Verdiğimiz güzel nimetlerden yiyiniz’ dedik. Hakikatte onlar bize değil sadece kendilerine zulüm ediyorlardı.” (2/57)
İnsanı yaratıp onun hayatını eceline kadar garanti altına alan, rızkını veren, peygamber ve kitap göndererek ruhunu ve aklını aydınlatan Rahman ve Rahim olan Azîz Allah, tarihi insan için en büyük ibretgâh kılmıştır: “Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh, Âd ve Semud kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olan şehirlerin haberi ulaşmadı mı? Peygamberi onlara apaçık mucizeler getirmişti. Demek ki, Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekte idiler.” (9/70)
Bütün varlığın hükümdarı Melik olan Allah, kurallar koymuştur. Helal ve haram kıldığı filler ve nesneler vardır. Bunlar bir nevi ilâhî kırmızıçizgilerdir. İlahî uyarıları dikkate almamak, Yaratıcının isteğini yapmamak, hatta Hakîm’in hükmünü bozmaya çalışmak, O’nun eğri dediğini doğru gibi göstermeye gayret etmek, her kırmızı çizgi ihlali, kişinin aleyhine bir zulümdür: “Sana anlattıklarımızı daha önce Yahudi olanlara da haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendilerine haksızlık ediyorlardı.” (16/118), “Fakat onlardan zalim olanlar, sözü, kendilerine söylenenden başkasıyla değiştirdiler. Biz de zulmetmelerinden ötürü üzerlerine gökten bir azap gönderdik.” (7/162)
Sonuç: İnsan ettiğini bulur, ektiğini biçer. Allah zulüm etmez, imtihan eder. Âl-i İmran 182. Âyette şöyle denilmektedir: “Bu, dünyada iken kendi ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına zulmetmez.”
.