Ya güneş Amerikalıların olaydı?
أَمْ لَهُمْ نَصِيبٌ مِّنَ الْمُلْكِ فَإِذًا لاَّ يُؤْتُونَ النَّاسَ نَقِيرًا
“Yoksa onların mülkte bir payı mı var? Öyle olsa, insanlara bir zerre bile vermezler. “ (Nisâ 53)
Mülk kelimesinin sözlük manası ev, dükkân, eşya, tarla, bağ ve bahçe gibi araziler, çeşitli taşınmaz mallar, devletler içinse egemenlikleri altında bulunan ülke topraklarını kapsar. Mülkte tasarruf özgürlüğü de beraberinde getirir. Mülkün varlığı zenginliğinde bir göstergesidir. Göreceli manada zengin aynı zamanda özgürdür. Özgür olmayanın bir mülkü de aslında yoktur.
İnsan Hak karşısında özgür olmadığı gibi varlıktaki özgürlüğü de bir hikmete mebni olarak sınırlıdır. Allah teâla, dünya nimetlerini kavimlerin ve bireylerin arasında dolaştırır durur. Bir şahsı diğer şahsa bir milleti diğer millete varis yapar! Tarihsel olarak da görüyoruz ki mülkünde ortağı yoktur. İnsanlara imtihan sırrı gereği ihtiyari fiiller konusunda bir özgürlük tanınmıştır. Bu özgürlük ise çölde görülen serap gibi aslında bir yanılsamadır. İnsanın, ‘benim, benim!’ dediği şeyler nerededir? Mülk konusunda gerçek şudur: İnsan ne kendini ne varlığı mülkleştiremez. Gördüğü gözü açık rüyadan öte bir şey değildir. Uzağa gitmeden üzerinde yaşadığımız topraklar için düşünelim: Anadolu topraklarının eski malikleri nerededir? Kimler gelip geçti bu topraklardan? ‘Benim, benim’ naraları atanlar nerededir? Mülk onların idiyse neden sahip çıkamadılar? (‘Ne kendini ne yeryüzünü ne de gökleri mülkleştiremezsin!’ başlıklı 47. Fikir’e bakınız.)
Mülk Allah’ındır. Oysa insan mülke karşı haristir, bir yumurtayı istediği gibi bir devleti de ister! İsteme ve elde etme çoğu kez kavgayı da beraberinde getirir. (Petrolü istiyorsan, diploması de işe yaramıyorsa, savaşı göze alacaksın!) Özellikle günümüzün büyük devletleri yeryüzü kaynaklarını tek taraflı olarak sömürmektedir. Yeryüzü zenginliklerini mülkleştirmek için her türlü fesat geçerli bir yöntem olarak kullanılmaktadır.
Fakat ikinci paragrafta ifade ettiğimiz gibi, bu bir çelişkidir. Dünya Firavunlara kalmadığı gibi Amerikalılara da kalmaz. Zulümle abad olanın âhiri berbat olur. Mülk; devletse, iktidarsa, zenginlikse, özgürlükse ve onun ayakta kalması ve devam etmesi hakkaniyete, adalete dayanmıyorsa, mülkün fesada gitmesi mukadderdir. Aksi olsa, her şey adalet çerçevesinde gerçekleşse bile yine mülkün bekâsı yoktur. Söz Yunus Emre’nin dediği gibidir: Mal da yalan mülk te yalan/ Var biraz da sen oyalan!/
Bu dünya, uzay, insanların mülkü olsaydı, Amerikalılar yahut onun benzeri ülkeler güneşi de mülkleştirirdi. Elektrikten para aldıkları gibi güneşin ışığından ve ısısından istifade etmek isteyenlerden de para isterlerdi! Evet, aynen âyette ifade buyrulduğu üzere: “Yoksa onların mülkte bir payı mı var? Öyle olsa, insanlara bir zerre bile vermezler. “
Mülk kiminse din de onundur! Mülkü olan ancak kurallar koyabilir. Helal haram, iyi kötü, doğru yanlış mülkün sahibine aittir. Her işte hüküm Allah’ındır. Allah’ın dünya, âhiret, cennet ve cehennem gibi daha nice mülkleri var. Her birinin yegâne hükümdarı O Yüce Zât’tır. Mülklerinde neyi nasıl yapacağına kararı verecek olan O’dur. İnsana düşen bu gerçeklerin farkına varıp Rabbine teslim olmak ve adam gibi bir kulluk yapmaktan ibarettir.
Sonuç: İnsanın bilgisi ve yetkisi sınırlıdır. Kullandığı bilgi ve varlıktaki tasarruf yetkisi onun ahiret eğitimi içindir ve buna bağlı dünya sınavı sorularından ibarettir. Şükür ki Rabbimiz insanın azgınlığına ket vurmuştur. Allah’ın mülkünde şeriki yoktur. Haşa, insan Allah’ın ortağı değildir. Allah mülkünü insanla beraber yönetmemektedir. Zaten aksi olsaydı mülkün düzeni bozulur, ilahî düzen ve adalet sona erer fesat yerleri ve gökleri parçalardı.