İslam ülkeleri nükleer silaha sahip olmalıdır!
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ خُذُواْ حِذْرَكُمْ فَانفِرُواْ ثُبَاتٍ أَوِ انفِرُواْ جَمِيعًا
“Ey iman edenler! (Düşmana karşı) tedbirinizi alıp, küçük birlikler hâlinde, yahut topluca savaşa gidin.” (Nisâ 71)
Tabiî olarak her millet barıştan yanadır. Ancak siyasi ve ekonomik çıkarlar buna izin vermez. Tarihsel olarak sabittir, savaşsız yeryüzü hayaldir. Savaş istenilmemesine rağmen daima var olmuştur. Şu da hakikattir, savaşları fakirler çıkarmaz. Savaş, savaşma gücüne sahip ülkelerin işidir. Amacı olmayan bir savaştan da söz edilemez. Siyaset, ekonomi, din… savaşı motive eder. Dünya tarihi bir yönüyle savaşların tarihidir. Yazılı kayıtların bir kısmı savaşları anlatır. Her millet, milli varlığını, savaşlarına atfeder. Meydanları süsleyen anıtların bir kısmı zaferleri simgeler. Okulların, resmi dairelerin duvarlarını savaş resimleri süsler. Devletlerin milli tarihi birer savaşlar tarihidir. Savaşları olmayanların devleti ve milleti yoktur. İncil, Hıristiyan dünyasının dini kitabıdır, fakat İncil, Hıristiyan milletlerin tarihi değildir. Dinler, varoluşlarını, sosyal hayatın içinde gerçekleştirirler. İslam tarihi de aynı özelliklere sahiptir. Haliyle dinler tarihi de, savaşsız ele alınamaz.
Tarihi bırakıp günümüze döndüğümüzde şunu görüyoruz: Dün olduğu gibi bugün de savaşlar sürmektedir. Savaşlar, zayıf ülkelerin topraklarında devam ediyor. Zayıf ülkelerin başında İslam ülkeleri geliyor. Yüz yıldır İslam milletleri savaşlarla ezilmektedir. İç yahut dış, savaşın ardında Batı vardır. Batı, gelişmiş Hıristiyan âleminin ortak adıdır. Orduları ve şirketleriyle Batı, Müslümanların içindedir.
Yukarıdaki âyette, Rabbimiz, hayati bir ikazda bulunuyor; ‘düşmanlarınıza karşı her türlü tedbiri alınız.’ Bu ikazın gereğini Müslümanlar yerine getirememiştir. Oysa izzet, şeref, namus başka türlü korunamaz. İslam milletlerinin sömürgeleşmesinin nedeni caydırıcılıklarının olmamasıdır. ABD, bugün, İslam milletlerinin karabasanı durumundadır. ABD’nin savaş gücü hayal dahi edilemez. İslam topraklarına girip her şeyi yapmaktadırlar. Peki, bu durum daha ne kadar devam edecektir?
Türkiye, İran, Pakistan… Nükleer silaha sahip olmalıdır. Bu ülkeler etki alanları gereği bunu yapmalıdır. Nükleer silah nükleer savaş için değildir. Ümmetin menfaatlerini korumak için bir caydırıcılıktır. Elbette bu tek başına yeterli olmayacaktır. İslam dünyası öncelikle askeri vesayetten kurtulmalı, seçimle işbaşına gelen yönetimler iktidarı kullanmalıdır. Sivil toplumun milleti temsil ettiğine inanmalı… Müslümanlar, kabaca söylersek, şu eksikliklerini gidermelidir:
- Derhal Müslümanların Hilafet Müessesesi tesis edilmelidir.
- İslam milletleri NATO’su ve BM’si kurulmalıdır.
- Nükleer reaktör ve nükleer silah eksiklikleri giderilmelidir.
- Uçak gemileri, denizaltıları, kıtalar arası füzeleri olmalıdır.
- Haberleşme teknolojisi ve tekniklerinde çağ yakalana bilmeli.
- Silah üretimini de içeren ileri teknolojiye kavuşulmalıdır.
- Muharip sınıfların kalitesi ABD standartlarına çıkartılmalıdır.
- Bu bağlamda ast üst paradigması eşitlenmelidir. Vb.
Sonuç: Günümüz savaşlarında askerden çok siviller ölmektedir. Hem ülkeler hem halklar yok ediliyor. İslam coğrafyalarındaki savaşlarda milyonlarca insan öldürüldü. Petrol, doğalgaz ve diğer zenginlikler yağmalandı. Ülkelerin alt yapısı üst yapısı tamamen tahrip edildi. 2003 yılında başlayan Irak savaşını hatırlayınız: Milyonlarca asker ve sivil hayatını kaybetti. Bosna savaşını hatırlyınız; yüzbinlerce Müslüman öldürüldü. Suriye’de, Mısır’da, Gazze’de, Mağrip’te olanlara bakınız. Afganistan’ın, Pakistan’ın, Uygur Bölgesinin halini unutmayınız. Sulhu korumanın yolunun caydırıcılık olduğunu biliyoruz. Atalarımız, eğer barış istiyorsan savaşa hazır ol, demiştir. 20. yy acımasızdı, 21. yy da acımasız olacaktır. Zulme uğrayacakların Müslümanlar olacağı ise açıktır. Bunu engelleyecek tek çare nükleer caydırıcılıktır.