Felsefe ve bilimsel bilgi bir kuruntudur.
لَّيْسَ بِأَمَانِيِّكُمْ وَلا أَمَانِيِّ أَهْلِ الْكِتَابِ مَن يَعْمَلْ سُوءًا يُجْزَ بِهِ وَلاَ يَجِدْ لَهُ مِن دُونِ اللّهِ وَلِيًّا وَلاَ نَصِيرًا* وَمَن يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتَ مِن ذَكَرٍ أَوْ أُنثَى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَأُوْلَئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلاَ يُظْلَمُونَ نَقِيرًا
“Ne sizin boşuna kuruntularınızın aslı var, ne kitap ehlinin kuruntularının aslı. Kim kötülük ederse cezasını görür ve Allah’tan başka ne bir dost bulur, ne bir yardımcı.”; “Erkek olsun, kadın olsun, inanıp da iyi işlerde bulunanlar, cennete girerler ve kıl kadar bile zulüm görmezler, hakları zayi olmaz.” (Nisâ 123-124)
Felsefe ve bilimsel bilgi bir kuruntudur. Ne felsefe ne de bilim insanı hidayete sevk etmez. Hıristiyanların ve Yahudilerin ellerindeki muharref kitaplara dayalı kurtuluş tezleri bir kanma ve kandırmadır. Budizm ve diğer Uzakdoğu’nun put kökenli inanmaları da insan aklının bir yanılsamasıdır. Allah’ın varlığına iman etmeden kimse hidayete erip cehennemden kurtulamaz. Hidayetin kaynağı Allah’ın kitabı Kur’ân’dır. Allah’ın Peygamberi Hazreti Muhammed’dir. İyiliğin ve kötülüğün ne olduğunu bize bildiren Allah’ın kitabıdır. Hayatlarını Kur’ân’ın gösterdiği şekilde kullananlar Rabbimizi yanlarında bulurlar. Allah, mü’minlerin dostu ve yardımcısıdır.
Görünen görünmeyen varlık; Allah’ın ilim ve kudretinden ibarettir. Allah, insanlara rehberlik etsinler, onları hidayete erdirsinler diye, filozoflar ve bilim adamları değil, peygamberler gönderdi. Hiçbir filozofa yahut bilim adamına Cebrail vahiy getirmedi. O halde ister akla ister deney ve gözleme dayansın, insanların fikirleri sadece birer fikirdir. Varlık hakkında bir kanaat ve ileri sürmedir. Vahye dayanmadıklarından hidayet yolunu gösteremezler. Zaten filozofların ve bilim adamlarının böyle bir iddiası yoktur.
Allah indinde bir şeyi amel yapan inançtır. Kur’ân, salih amellerden söz etmektedir. Allah’ın emri olduğu için yerine getirilen İslam’ın şartları ve Kur’ân’a bağlı ahlakî yaşantı bir ameli salihtir. Allah için değerli olan ibadet bunlardır. Allah’ın vaatleri salih amel sahibi mü’min kulları içindir.
Haşa, ‘Allah var mı yok mu?’ Yahut; ‘Biz öldükten sonra tekrar diriltilmeyeceğiz!’, ‘Cennet cehennem gerçekten var mı?’, ‘Biz Hıristiyan’ız, Hz. İsa bizim günahlarımıza karşılık çarmıha gerildi, biz ebedi olarak kurtulanlarız, Cennet’e biz gideceğiz!’ ‘Yahudilerin dışında kimse cennete giremeyecektir!’, ‘Nirvana’ya eren Tanrı olur!’, ‘Bilimsel bilgiye uyan kurtulur!’ ya da ‘falan filozofun görüşlerine göre bir hayat yaşamak en iyisidir!’ gibi, inanç ve fikirler, kaynağı insan olduğundan, boştur. Âyetin işaret ettiği gibi, kuruntudur. İnsan, görece bir gerçeklik ileri sürer yahut ona tutunur, böylece hakikate değil, kuruntusuna tutunmuş olur. Aldanır ve aldatır.
Sonuç: Mü’minin duygu düşünce tutum ve davranışı Kur’ân ekseninde şekillenir. Muhammedî ahlakla Allah için nefsini tezkiye eden hidayet üzeredir. Bir insanda kin, kibir, gurur, dünya sevgisi varsa salih amel işlemesi kolay olmaz. Felsefe, bilimsel bilgi ve putperestlik bir kuruntudur. Yahudiler, Allah’ın seçilmiş halkı olmadığı gibi, Hıristiyanlar da, Hz. İsa’nın vekâletiyle kefarete ermiş kimseler değildir. Her şahıs ve inanç gurubu iman ve ameline göre muamele görür.