“Allah size azap verip ne yapacak?”
مَّا يَفْعَلُ اللّهُ بِعَذَابِكُمْ إِن شَكَرْتُمْ وَآمَنتُمْ وَكَانَ اللّهُ شَاكِرًا عَلِيمًا
“Eğer şükreder ve imân etmiş olursanız, Allah Teâlâ sizin azabınızla ne yapacaktır? Hâlbuki Allah Teâlâ şâkirdir, âlimdir.” (Nisâ 147)
Allah’ın verdiği rızıkları kim sayıp bitirebilir ki? Nahl suresi on sekizinci âyette Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız imkân yok, sayamazsınız; şüphe yok ki Allah, suçları örter, rahimdir.” Hayat; gâhi keder gâhi sürurdur. Bu yüzden şükür, rızadan gelmelidir. Sabır da bir şükürdür. Maddi ve manevi Allah ne verirse ona şükretmelidir. Allah teâlaya iman, verdiği nimetlere şükür farzdır.
Kişiye lazım olan istikamettir. Ne tecelli ederse ona razı olmaktır. Sadece nimete şükredilmez. Allah kulunu daima imtihan eder. Nimetin sarhoşluğu hiçbir şeye benzemez. Bu yüzden sadece ihsanları şükürle karşılayıp külfetlerden şikâyet etmek edebe aykırıdır. Uyanık gönüller için her ne hâl olursa o nimettir. Değil mi ki Hakk’tan gelmiştir. Nankörlük, nimeti tahkirdir ve büyük bir alçaklıktır.
Bir aile reisi düşünelim: Çoluk çocuğuyla çarşıya çıksın ve onların ihtiyaçlarını karşılasın. Aile fertlerine düşen babaya teşekkür etmek değil midir? Anne baba hayat boyu evlatlarına kol kanat gerer. Elbette kadir bilen evlatlar hayat boyu bu himayeyi minnetle anacaktır. Vefasız çıkar da kadir kıymet bilmezlerse, ana-babadan önce el âlem ‘yuh size!’ demez mi? Nitekim âyette insan uyarılmaktadır: “Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. Bu sebeple önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır. (Lokman 14)
Allah teâla insanı muhteşem bir varlık olarak yaratmıştır; insanın fizik varlığı, ruhsal varlığı kişiye özel bir armağandır. Kişinin hayatı ve verilen nimetler, bir çoraptan, bir gömlekten daha mı az teşekkürü hak etmektedir? Âyette şöyle denilmektedir: “Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!” (Secde 9)
Anne-baba bize ayakkabı alır, Allah bizi halk eder. Hilkâtimiz ve hilkâtimizi idrakimiz, aklımız ve ‘ben’ duygumuz, bunlar nasıl birer eşsiz nimettir? Bu nimetlerin bir karşılığı olabilir mi ki? İnsan suresinin ilk üç âyetinde konu şöyle temellendirilir: “İnsanoğlu, var edilip bahse değer bir şey olana kadar, şüphesiz, uzun bir zaman geçmemiş midir? Gerçek şu ki, biz insanı katışık bir nutfeden yarattık; onu imtihan edelim diye, kendisini işitir ve görür kıldık. Şüphesiz ona yol gösterdik; buna kimi şükreder, kimi de nankörlük.”
Peygamberlik sistemi ve vahiyle de insana sahip çıkılmış yol gösterilmiştir; bu nimetin şükrü nasıl ödenebilecektir? Kadın erkek, zengin fakir, aklını ve vicdanını yitirmemiş her kişi, kulluk yaparak Allah’a teşekkür etmelidir. Rabbin hiçbir işinde ortağı yoktur. O; eş-şekûr’dur; hoşnutluğunu ve rızasını kazanmak için yapılan amelleri kabul eder. Nimetlerini sıradanlaştırmayan, ibadet ve kulluk yaparak şükreden kişilere cenneti mükâfat olarak verecektir.
Erkek ve kadın birbirleri için eşsiz birer nimettir; evlatlar, birer yıldız gibidir; ağaçlarda, toprakta, her tattan, her renkten tertemiz rızıklar çıkmaktadır; ana kucağı gibi vatan toprakları; serin serin esen hayat ve bereket dolu rüzgârlar; damla damla inen rahmet yağmurları; içleri taze ve farklı lezzetlere sahip et dolu denizler; etinden, sütünden, yumurtasından, kılından istifade edilen hayvanlar; ısı ve ışık kaynağı güneş, ay ve birbiri ardınca gelen gece ve gündüz… Kişide gözler ve gönüller yaratan Allah, eşsiz nimetlerinin görülmesini ve lütuflarına karşı kulluk emretmiştir.
“Siz, hiçbir şey bilmezken Allah, sizi analarınızın karnından çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler ve kalpler verdi.” (Nahl 78) Ortada bir nimet varsa, nimeti vereni tanımak ve ona teşekkür etmek şarttır. Şükür, kişiyi değerli kılar, dünyanın ve ahiretin mutlu kişileri şükredenlerdir. “Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki, Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir.” (Neml 40)
Sonuç: Mesele para pul değildir. Rabbimiz insana az şey mi vermiştir? İnsanın bizzat kendi varlığının, dünya ve ahiret hayatının bir fiyatı olabilir mi? Kur’an’da vurgulandığı gibi; ‘İnsan, nankördür!’ Nankörler için de elbette Rabbin cehennemi vardır. Bakara yüz elli ikinci âyet şöyledir: “Siz beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!”
Sevgili Dayım’a selam ederim. Yazınız vesilesiyle şükür ve hamd kavramlarını anlamaya gayret ettim.İyi çalışmalar dilerim.
BeğenBeğen
Bayramcığım fikirleri okuduğun için teşekkür ederim.
BeğenBeğen