Zerreden küreye kader her varlık Allah’la birliktedir.
قُلْ هُوَ الْقَادِرُ عَلَى أَن يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عَذَابًا مِّن فَوْقِكُمْ أَوْ مِن تَحْتِ أَرْجُلِكُمْ أَوْ يَلْبِسَكُمْ شِيَعاً وَيُذِيقَ بَعْضَكُم بَأْسَ بَعْضٍ انظُرْ كَيْفَ نُصَرِّفُ الآيَاتِ لَعَلَّهُمْ يَفْقَهُونَ
“De ki: Allah ’ın size üstünüzden (gökten) veya ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeye ya da birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını tattırmaya gücü yeter.” (En’âm 65)
İnsanlara zarar veren bir şiddette zuhur eden rüzgârlar, yağmurlar, kar, dolu, sel baskınları, tsunamiler, fırtınalar, hortumlar, depremler, göçükler, yanardağ patlamaları vb. durumlar çoğu kimse için sadece tâbii birer afettir. Bu işlerin Yaratıcıyla bir ilgisi bulunmamaktadır. Milletler arasında görülen siyasî, sosyal, kültürel sorunlar, küresel yahut bölgesel savaşlar, ya da iç çatışmalar da yine çeşitli sebeplere bağlı kendiliğinden ortaya çıkan durum yahut sonuçlardır.
‘Allahsız bir kâinat tasavvuru’ bir bakış açısıdır ve bu bakış açısı, pozitivizmin insanlığa öğrettiği ve kabul ettirdiği bir bakış açısıdır. Ancak İslâm bu bakış açısını onaylamamaktadır. Tâbii yahut sosyal olaylar olsun, varlıkta gözüken iradî yahut gayriiradî tüm fiillerin yaratıcısı Allah’tır.
Varlıktaki ‘düzenin’ devam etmesi, düzene her an müdahale edildiğini açıkça göstermektedir. Nitekim Rahman suresi 29. âyette şöyle buyrulmaktadır: “Göklerde ve yerde olanlar O’ndan ister. O, her an yaratma halindedir.” O halde İslâm inancı noktasından bakıldığında şu kesindir: Allah, varlıkla her an ilişkilidir. Kaf suresi 16. âyette bu konu vurgulanmaktadır: “Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız.”
Bu konuda daha pek çok âyet zikredebiliriz. Neticesi şudur: Ne insan ne de diğer varlıklar başıboş değildir. Zerreden küreye kader her varlık Allah’la birliktedir; sıfat-ı ilâhî her varlığı câmidir.
Allah teâla pek çok inkârcı ve zalim topluluğu tabiat kuvvetleriyle olduğu gibi melek gibi kuvvetlerle de tedip etmiştir. Kur’ân’da bu inanıştaki toplumların cezalandırılmaları anlatılırken bugünkü ve yarınki insanlık da uyarılmış olmaktadır.
Kaç tane kavim veya topluluk, nerede, nasıl ve hangi sebeple helâk olmuştur? Bunlar Kur’ân’da zikredilmiştir. Yok edici azap artık küfürden bir daha dönemeyecek kadar onu içselleştiren toplumlara gelmiştir. Bunların ne tür küfürler olduğu Kur’ân’da yok olan kavimlerin öykülerinde anlatılmıştır. Bir bölge halkının toptan yok edilmesi, sonucu konusunda daha önce uyarılmış kavmin küfrüne taalluk etmektedir. Nuh, Adn, Semut, Lût, Fravun soyunun başına gelenler gibi. Kendilerine peygamber gönderilmemiş, onun vasıtasıyla ilâhi uyarı ve ikaz almamış hiçbir kavim toptan yok edilmemiştir.
Araf suresi 34 âyette şu uyarı yapılmaktadır: “Her milletin belli bir eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler” Demek doğmak, yaşamak ve ölmek sosyal toplumların da insan gibi, kaderidir. İnsan için belirlenen ecel nasıl değişmiyorsa bir ülkenin ortadan kalkması da bir ecele bağlı olarak gerçekleşiyor. Allah’ın izni olmadan nasıl kimse ölmüyorsa, yine Allah’ın izni olmadan da bir toplum parçalanıp yok olmuyor. Şahsın yahut toplumun ameli hakkettiği muameleyi buluyor. Bu, sünnetullahtır. “Ne kadar memleket varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helak edeceğiz, ya da şiddetli bir azapla cezalandıracağız. İşte bu, Kitap’ta yazılmış bulunuyor.” (İsra 58). Kulları seçer, Allah sonuçları yaratır. Yoksa merhameti her şeyi kuşatmış olan Allah, varlıklarına zulmedici değildir. İyiliklerin karşılığını kat kat fazlasıyla verdiği gibi kötülüklerin hepsine de ceza vermez, bir kısmını bağışlar. “Şüphesiz Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez; fakat insanlar kendilerine zulmederler.” (Yunus 44)
Sonuç: O halde başa gelen felâketlerin, afetlerin ekserisi insanların kendi seçimlerinin bir sonucudur. Bir kısım kaza vb. haller ise imtihandır. Fitne, fesat, anarşi-terör, fuhuş, uyuşturucu, alkol, kumar, kin, kibir vb. kötü ameller ve niyetler sosyal hayatı kuşatırsa bunun sonucu hastane, hapishane, akıl hastaneleri ve mezarlıklar olacaktır. İşte bu da bir cezalandırmadır; insan, kendi ameliyle kendi başına çorap örmüştür, Allah da onun fiillerini yaratmıştır. “Onlardan önce nice nesilleri helak ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkan ve iktidarı onlara vermiştik. Onlara bol bol yağmur yağdırmıştık. Topraklarından nehirler akıttık. Sonra da günahları sebebiyle onları helak ettik ve arkalarından başka bir nesil var ettik” (Enam 6); “Derken onlar kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Sonra kendilerine verilenle sevinip şımardıkları sırada onları ansızın yakaladık da bir anda tüm ümitlerini kaybedip yıkıldılar” (Enam 44 )
M.Talat Uzunyaylalı