Dinî konulardaki tartışmalar
وَإِذَا رَأَيْتَ الَّذِينَ يَخُوضُونَ فِي آيَاتِنَا فَأَعْرِضْ عَنْهُمْ حَتَّى يَخُوضُواْ فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ وَإِمَّا يُنسِيَنَّكَ الشَّيْطَانُ فَلاَ تَقْعُدْ بَعْدَ الذِّكْرَى مَعَ الْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
“Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma. (En’âm 68)
İnsan haddini bilmez bir varlıktır; bir cüz olmasına rağmen küllî olanı kavramak, her şeyi bilmek, her konuda fikir beyan etmek ister. Fakat bilmez ki bu terazi bu sıkleti (ağırlığı) çekmez. Azami 30 kilo çeken bir teraziye 100 kilo yük yüklenirse kırılmasa da bozulabilir.
Kur’ân’i Azimüşşan Allah Teâlâ’nın kelâmıdır; küllî bir manadır; pek çok ayeti gayet sarihken kimi ayetleri de anlaşılmak için derin tezekkür ister. İmanı pamuk ipliğine bağlı yahut şüpheci kimseler ile bilinçli inkârcılar, inananların aklını çelmek yahut kendi inkârlarını yada şüphelerini daha da derinleştirmek için kuran ayetleri hakkında indî sözler sarf etmekten kaçınmazlar.
Modern çağda bu tür tartışmaları basın yayın araçlarında çokça gördüğümüz gibi çeşitli sosyal ortamlarda da karşımıza çıkmaktadır. “Müminin feraseti vardır.” Hadisinin de ihsas ettiği gibi, müminler muhataplarının kötü niyetini sezince onlara alet olmazlar. Muhatabın ya da muhatapların hatalı konuşmalarına katılmak, dinî konulardaki eleştirilerine sessiz kalmak, yahut alaylı ve imalı ifadelerini dinlemek, müminleri günaha sürükleyeceği gibi, karşıdaki şahsın daha fazla batağa sürüklenmesine de sebep olabilecektir. Kötü niyeti fark edip alet olmamak ferasettir.
Şurada burada muhatap oluyoruz, yahut görüyoruz; okullarda, dairelerde, kahvehanelerde, lokallerde, inanan inanmayan insanlar bir araya gelip dinî konularda gerçek bir bilgiye dayanmadan şahsi mülahazalarla tartışmaktan geri durmuyorlar. “Dur şunlara bir haddini bildireyim” demek, yanlarına oturup yavelerine kulak misafiri olmak, kelâmlarına iştirak etmek, tuzağa düşmektir. Çünkü bu tıynetteki insanlar dindar birini bulduklarında din aleyhtarı görüşlerinde inat ve ısrarlarını daha da kuvvetlendirmekte, küfürleri ve inkârları ziyadeleşmektedir. Onlarla illâ birlikte oturulacaksa laubali bir üslupta konuşulan dinî mevzu değişmeden yanlarında oturmamak Rabbimizin müminlere verdiği ilâhî bir talimatıdır.
Eğer istemeyerek böyle bir toplumun içinde bulunulursa, muhatapların fikirleri anlaşılır anlaşılmaz, o ortamdan ayrılmak gerekmektedir. Çünkü o topluluk Allah Teâlâ ve onun yüce Kur’ân’ı hakkında haddi aşan bir tavır içinde olduklarından, onlar o an zalim bir topluluktur. Rahmet-i ilahî onlardan uzaktır. Mümin kimse bunu anladığı anda derhal şeytanî o ortamı terk etmeye mecburdur. Eğer terk edemezse o zaman da onlara aldırmamalı, tartışmaya girmeden kendilerine tesirli öğüt vermeye çalışmalıdır. O da olmazsa sukut tercih edilmelidir. “Onun için sen bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselere yüz verme.” (Necm 29). “Sen bırak onları, kendilerine söz verilen günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar, oynaya dursunlar.” (Zuhruf 83).
Sonuç: Ehli kimselerin ilimi mahiyetteki tartışmaları normaldir ve gereklidir. Bunun dışındakiler bir cehalet örneğidir ve haddi aşmaktır. Şerre alet olmak, şerdir. Dinî konuların art niyetli kimselerce konuşulduğu ortamlarda bulunmayı Allah Teâlâ, yukardaki ayetten anlaşıldığı üzere, Hz. Muhammed (sav) yasaklamıştır. Peygambere izin verilmemişken, şeytanî ortamlarda bulunmaya müminlere izin yoktur, olmamalıdır. “O (Allah), Kitapta size şöyle indirmiştir ki: Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya (konuya geçinceye) kadar kâfirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisa 140)
M. Talat Uzunyaylalı