Sahabe-i Kiram, İslam’ın kurucu neslidir
وَالسَّابِقُونَ الأَوَّلُونَ مِنَ الْمُهَاجِرِينَ وَالأَنصَارِ وَالَّذِينَ اتَّبَعُوهُم بِإِحْسَانٍ رَّضِيَ اللّهُ عَنْهُمْ وَرَضُواْ عَنْهُ وَأَعَدَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي تَحْتَهَا الأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ذَلِكَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
“İslâm’ı ilk önce kabul eden Muhacirler ve Ensar ile iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır.” (Tevbe 100)
Sahabe-i Kiram’dan, ilk günden itibaren Hz. Muhammed’in (sav) yanında yer alan zatlar -ki onlar, imanın en mükemmel şeklini yaşamış ve çevrelerine de yaşatmış kimselerdir,- İslam yolunun kutup yıldızları payesini elde etmişlerdir. Muhacir ve Ensar, Allah ne emretmişse o emri yerine getirmiş, Allah Resulü İslamı nasıl anlamış ve yaşamışsa o şekilde anlamaya ve yaşamaya çalışmışlardır. Bu, istikamet üzere yaptıkları iman yolculuğunun bedeli, malları ve canları ise, onları da, Allah için ve O’nun Resulüne yardım için, seve seve feda etmekten kaçınmamışlardır. Bu sebeple Rabbimiz, ayette, bu yüksek ruhlu şahsiyetleri methedip onları insanlığa örnek şahsiyetler olarak takdim etmektedir.
Sahabe-i Kiram, İslam’ın kurucu neslidir: Özellikle Muhacirlerin ve Ensarın bu konudaki öncü hizmetlerinin her bir karesi eşsiz birer destanı anlatır. Mekke’nin ve Medine’nin yönetici sınıfını, zenginlerini, zorbalarını karşılarına alıp onların arasında İslam’ı anlamak, yaşamak ve yaşatmaya çalışmak gerçek bir kahramanlık örneği olmuştur. Ashabın ilk dönem şahsiyetlerinin iman yolunda çektikleri işkenceler, vahşice öldürülmeler, mallarının mülklerinin müsadere edilmesi, tecrit politikalarıyla toplum dışına sürülmeleri, hicrete zorlanmaları, bu zulümler karşısında gösterdikleri sabır, metanet, feragat derslerle doludur. Hele hicret ettikleri yerlerde, kardeşleriyle bir ekmeğe bölüşmeleri; açlığı tokluğu, yenilgiyi zaferi, acıyı tatlıyı birlikte tatmaları, nasıl bir kardeşlik ve ümmet nüvesi olduklarını düşünüp anlamak ve hallerini halimize mukayese etmek gerekir.
Tevbe suresinin ekseri ayeti, İslam’ın bu gerçek mücahitler ordusunun, Allah için yaptıkları fedakarlıkları anlatmaktadır. Cenab-ı Hakk İslam’ın kurucu neslinden duyduğu hoşnutluğu, yukarıdaki ayette dile getirmekte ve rızasını kazanan bu altın neslin ödülünün ebedi cennetler olacağı müjdesini vermektedir. Kıyamete kadar, Sahabe-i Kiram gibi, İslam’a ve Kuran’a bağlanan her fert ve topluluk Allah’ın Muhacirleri ve Ensarlarıdır. Onlar, Allah’tan ve Peygamberi Hz. Muhammed’den; Allah ve Resulü de onlardan razı olmuşlardır. Allah’ın rızası, onları her iki âlemin güneşi kılmıştır. Aydınlanmak ve ısınmak isteyen herkes bu kutlu nesli tanımalı ve tanıtmalıdır.
Sonuç: Peygamberimize benzemek, ona uymak, Allah’a yaklaşmanın biricik doğru yoludur. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali vb. sahabeler, Allahü Teala’ya, Hz. Muhammed’e ve Kuran’a tam manasıyla tabi olmuş kimselerdir. Bu bağlılık, onları da doğru yolun kılavuzları kılmıştır. Demek ki Peygamberimize uymak, onun ashabı gibi, İslam’a bağlı bir hayatı yaşamak, her çağda Allah’ın rızasını celp edecektir.
M.Talât Uzunyaylalı