Milletlere verilen vatanlar da Allah’ın bir takdiridir!
وَلَقَدْ بَوَّأْنَا بَنِي إِسْرَائِيلَ مُبَوَّأَ صِدْقٍ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ فَمَا اخْتَلَفُواْ حَتَّى جَاءهُمُ الْعِلْمُ إِنَّ رَبَّكَ يَقْضِي بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فِيمَا كَانُواْ فِيهِ يَخْتَلِفُونَ
“Andolsun, biz İsrailoğullarını, hoşlarına gidecek güzel bir yerde yerleştirdik ve temiz şeylerden kendilerine rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar anlaşmazlığa düşmediler. Şüphesiz Rabbin, aralarında anlaşmazlığa düştükleri şey konusunda kıyamet günü hüküm verecektir.” (Yûnus 93)
Âyet-i kerimenin ilk kısmında yer alan “Velekad bevvenâ benî isrâîle mubevvee sıdkın …/Andolsun, biz İsrailoğullarını, hoşlarına gidecek güzel bir yerde yerleştirdik…” ilâhî ifadesi göstermektedir ki, milletlerin sahip oldukları topraklar, aynen rızkları gibi, onlara Allahü Teâlâ’nın bir takdiridir. Nasıl rızık elde edilmesiyle ilgili sebepler ve meşakkatler varsa bir vatana sahip olmanın da sebepleri ve meşakkatleri söz konusudur.
Âyetin devamında yer alan “…ve razaknâhum minet tayyibât/ tertemiz şeylerle rızıklandırdık.” İlâhî kelamı da vatan sathındaki envaı çeşit nimetin yine bir ikramı ilâhî olduğu bildirilmektedir.
“Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı…” (Hûd 118) âyetinden anlıyoruz ki, insanların farklı farklı milletlere ayrılması ve farklı farkılı memleketlerde yaşamaları da Allahü Teâlâ’nın iradesinin bir neticesidir. Nitekim Kuran’da Hucurat on üçte bu durum şu âyetle açıklanmıştır: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.”
Hicr suresi beşince âyetinde ise her milletin, her bir insan gibi, bir eceli olduğunu da görüyoruz: “Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez ve onu geciktiremez.”
İbn Haldun’un yaptığı bir tespit vardır: “Coğrafya kaderdir!” Bu söz pek isabetli bir tespit içerir; Türk milletine nasip olan bereketli Anadolu toprakları; farklı iklim özellikleri, denizleri, dağları, ovaları, su kaynakları, yer üstü yer altı zenginlikleri, medeniyet ve kültür geçmişiyle insanlık tarihinde, özellikle Türklerin İslam’a olan hizmetiyle, mühim rol oynamasına sebep olmuştur. Karasal iklimlerde yaşayan milletlerin insanlık tarihinde siyasi, iktisadi ve kültürel bakımdan oynadıkları rol ile akarsu ve denize kıyısı olan ülke halklarının oynadıkları roller, farklı olmuştur. Her türlü üretim ve gelişmenin milletlerin yaşadığı topraklarla yakından ilgisi söz konusudur. (Bu konuları izah eden bilimsel çalışmalar pek çoktur.)
Rabbimiz nasıl İsrailoğullarına Filistin topraklarını bir zamanlar vatan kılmışsa, Anadolu’yu da bin yıldır Müslümanlara vatan kılan yine Rabbimizdir. Anadolu, asırlardır İslam tarihinin mühim bir cüzüdür ve Müslüman Türk milletinin de kaderidir. İsrailoğulları, sırat-ı müstakimden saptıkları için, vatanları ellerinden alınmıştır. Bizim de, bir zamanlar üç kıtayı içine alan vatanımızdan elimizde kalan sadece Anadolu topraklarıdır ve bugün bu toprakların da parçalanması için, içten-dıştan yürütülen fitne pek büyüktür. Şunu anlamalıyız: Biz, Allahü Teâlâ ile birlikte oldukça, Allahü Teâlâ da bizimle olacaktır. Allahü Teâlâ’yı terk eden (O’nun emir ve yasaklarını yok sayan) bir kavmin başına gelecek olan ise, İsrail soyunun ya da diğer, uyarılmış ve asi olmuş, peygamberli toplumların başına gelenden farklı olmayacaktır.
Sonuç: Nasıl zenginliği kişiler arasında dolaştıran Rabbimiz ise, dünya topraklarını kavimler arasında el değiştiren de yine Rabbimizdir. Allah’a muhalefet edilen bir memlekette huzur ve güven kolay ele geçmez. Aksine felâket gün geçtikçe büyür. Özellikle Müslümanlar, Rabbimizin Kuran’daki uyarılarına bakarak, vatanlarının ve milletlerinin akıbetiyle ilgili bir kanaate sahip olabilirler:
“İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.” (Rad 11);
“İnkâr edenlere, (sana düşmanlıktan) vazgeçerlerse, geçmiş günahlarının bağışlanacağını söyle. Yok geri dönerlerse kendilerinden öncekilerin hali gözlerinin önündedir!” (Enfâl 38);
“Sonra da, nasıl davranacağınızı görmemiz için onların ardından sizi yeryüzünde halifeler kıldık (Onların yerine sizi getirdik).” (Yûnus 14)
M.Talât Uzunyaylalı