Home

3156269-fani-dunya

Dünyaya hizmet edene dünya zahmet eder!

 

*وَلاَ تَدْعُ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَنفَعُكَ وَلاَ يَضُرُّكَ فَإِن فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مِّنَ الظَّالِمِينَ

وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ يُصَيبُ بِهِ مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَهُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ

 

“Ve Allah’tan başka, sana faydası da, zararı da dokunmayacak olan şeylere yalvarma! Eğer yalvarırsan, o zaman hiç şüphesiz sen zalimlerden olursun.”; “Allah sana bir zarar verecek olsa, bunu O’ndan başkası kaldıramaz. Senin için bir hayır murat ederse, O’nun lütfunu geri çevirebilecek kimse de olmaz. O, lütfunu kullarından dilediğine nasip eder. O, çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (Yûnus 106-107)

 

İslâm imanı Allahü Teâlâ’ya mutlak itaati emreder. Mutlak itaat, varlığın sahibinin Allah olduğunu bilip, varlığına değil de varlığın sahibine yönelmekle olur. Allah’ın emri olmadan ne bir ağaç meyve verir, ne bir başak yerden başını çıkarabilir, ne bir canlı bir lokma rızka erişebilir; ne su akar, ne rüzgâr eser, ne deniz çalkalanır, ne güneş ısı ve ışık verir. Her varlığın her şeyi; hayatı ve fiili, o varlığı yaratana aittir. Zât-ı Mukaddes, mülkünde (varlık âleminde) dilediği gibi tasarrufta bulunur; nasıl istiyorsa öyle hükmeder.

Putların insanlara bir fayda sağladığına yahut bir zarar verdiğine dair mitoloji dışında gerçek hiçbir bilgi yoktur. Kuran, putperest Arap toplumuna bu hakikatleri öğretiyordu, fakat Araplar bir türlü Lât, Uzzâ, Menât ve Hubel gibi putlara olan bağlılıklarından kurtulup da kalplerini Allahü Teâlâ’ya bağlayamıyorlardı. Hz. Muhammed (sav) gibi, her peygamber, insanın dünyayı putlaştırma ve nesneleştirme duygusuyla mücadele etmiştir. Bu mücadelenin kolay olmadığı şuradan bellidir: Bir kısım insanın zihni, dün olduğu gibi bugün de, hâlâ mitolojik putların etkisinde hareket etmektedir. Günümüz insanlarının neredeyse yarısı yine putperesttir! İnsanlar heykellerin, kimi tabiat varlıkları ve nesnelerin önünde eğilip onlardan bir şeyler istemektedirler. Oysa putta kalan insan zihni, dünyayı ve hayatı anlayamamış ve ‘hakkı/doğru yolu’ görüp bulamamıştır.

Bu mübarek ayetlerin ardından gelen Yûnus suresinin son iki ayetinde, yüz sekiz ve yüz dokuzuncu ayetlerde, şu uyarılar yapılmaktadır: “De ki: Ey insanlar! Gerçekten size Rabbinizden hak gelmiştir. Artık kim hidayete ererse, o takdirde ancak kendisi için hidayete ermiş olur. Kim de dalâlete düşerse, artık ancak kendi aleyhine dalâlete düşmüş olur. Ben sizin üzerinize vekil değilim!”; “Sana vahyolunana uy! Ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. Çünkü O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.”

İnsan zihni puttan (dünyaya bağlılıktan) kurtulmadan hidayete eremez. Putta kalan dünyada yani dalalette kalmış demektir. Bir diğer ifade ile hidayete eren gündüze erişmiş, dalalette kalan ise gecenin karanlığına mahkûm olmuştur.

İnsan, dünya ve ahret hayatında zarar edenlerden olmak istemiyorsa, Kuran’a; hakka/gerçeğe uyup, bu dünya hayatını öylece yaşamalıdır. Hak, mutlak doğru, mutlak gerçek manasındadır ve Kuran’ın bir sıfatıdır. Kişi, söz ve fiilini hak ile test edip hidayet üzere mi delâlet üzere mi olduğunu, yoksa zihni hâlâ putta mıdır yahut Allah’a bağlanmış mıdır, görüp anlayabilir.

Putta kalmak kişinin nefsine zulmetmesi manası da taşımaktadır. Maddî ve manevî varlığımız Allah’a aittir. İnsan, bu dünyadan ahrete maddî bir şey götüremez, illâ amel!.. Maddî ve manevî varlığı insanın sermayesidir; bu sermayeyle hak yolda hareket eden kişi, imtihanı başarmış ve ahrete sağlam bir diploma ve kazançla gitmiş olacaktır.

Ölüm gösteriyor ki insan, ne kendi varlığına sahiptir ne de diğer varlıklara. Hele putlar, insanın en trajik hezeyanlarıdır. Allah’ın mülkünde hayatı Allah için, Kuran’a uyarak yaşamaya çalışmak yegâne kurtuluş yoludur. Maddî ve manevî imkânlar, ilim ve para, makam ve mevki, Allah’a kulluk şuuruyla kullanılırsa kişi dünya putundan kurtulup hakka kavuşur. Allah’ı unutup da bir nesneye bir şahsa ubudiyet ise zulümdür; ihsana isyan ile mukabele etmektir, hakkı tahkir ve tecavüzdür. Bu dünyada kar edenler, Allah’a iman edip O’nun emirlerini yerine getiren kimselerdir. Yoksa parası ve envaı çeşit putu olanlar değil, ancak imanı ve amel-i salih sahibi kimseler, sahil-i selâmete erebileceklerdir.

Dünyaya hizmet edenlere dünya zahmet eder! Dünya nimetlerinin kulu kölesi olanlar, Allah’a kulluktan söz edemezler. Allah’a, nefislerini boyun eğdiremeyenler, put edindikleri dünya nimetlerine nefislerini seve seve köle etmişlerdir. Oysa en kötü alış veriş, kişinin nefisini Allah’a değil de dünyaya satmış olmasıdır. Bu, insanın en hayret verici aldanmalarından biridir: Herkes görmektedir ki, ölümlü insanın gerçekte dünyadan bir payı yoktur! Yine de, özellikle modern toplum kişisi, nefsini dünyaya satarak, kocaman bir hüzün derdi elde etmek için didinir durur. Ama bir ayağı da psikiyatristtedir, dile getirdiği şey ise mutsuzluk, huzursuzluktur. Ne alkol, ne uyuşturucu, ne cinsel sapkınlık, ne eğlence, ne altın, ne kâğıt para stoku, ne kutu kutu mücevher, ne de çeşitli sıfatlar, bu hüznün yok edilmesine bir çare olabilmektedir.

Sonuç: Allah’ı bildi mi, dünyanın kişiye faydası çoktur, yoksa Allah’ı bilmeden, hakka tabi olmadan yaşanan bir dünya hayatı, kişi için en büyük bir derttir. Fani dünyan hayatı, bir nevi rüya hayatıdır; çünkü bekası yoktur. İnsan ise beka için yaratılmıştır. O halde fani dünya hayatında Allah’a iman ve O’na amelden başkası kazanç değildir.

M. Talât Uzunyaylalı

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s