Home

sokak_gosterileri_iktidarlari_zorluyor_h60193

Dünyanın sorumluluğu insana verilmiştir!

وَإِلَى ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا قَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُواْ اللّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَهٍ غَيْرُهُ هُوَ أَنشَأَكُم مِّنَ الأَرْضِ وَاسْتَعْمَرَكُمْ فِيهَا فَاسْتَغْفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُواْ إِلَيْهِ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٌ مُّجِيبٌ

 

“Semûd kavmine kardeşleri Salih’i gönderdik. Salih onlara dedi: Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Sizi yerden (topraktan ve sudan) yaratıp geliştiren, orayı bayındır kılmanızı sağlayan O’dur.  Bunun içindir ki, artık günahlarınızdan ötürü Rabbinizden bağışlanma dileyin ve sonra da tevbe ve pişmanlık içinde O’na yönelin, çünkü Rabbim, her zaman yakınlık gösterir, cevap verir!” (Hûd 61)

 

Necim suresi otuz ikinci âyette şöyle buyurulmaktadır: “Büyük günahlardan ve ahlaksızca fiillerden kaçınanlara gelince: Ufak tefek kusurlar işleseler de kesin olarak bilsinler ki senin Rabbin engin bağış sahibidir. O, topraktan sizi var ederken de anneleriniz karınlarında cenin halindeyken de sizinle ilgili her şeyi bilir; şu halde kendinizi temize çıkarmayın; kimin takvaya uygun davrandığını en iyi bilen O’dur.”

Allah (cc) dünyayı yarattı ve dünya üzerindeki varlıkları da yine dünyadaki malzemeden halk etti. Bitki, hayvan ve insan dünyalıdır. Rabbimiz, insana, dünyaya ait olmayan bir ruh verdi ki, başta akıl olmak üzere, manevi duyuları ruhuna ait bir özellik kılındı. Fizik varlıktaki faal kudret olan ruh-i insana dünya emanet edilmiştir. Dünyanın imarından ve ümranından sorumlu varlık insandır.

Yeryüzünün imarı ne anlama gelmektedir? Allahü Teâlâ medeniyeti vücuda getirecek potansiyeli insanın ruhuna ve fizik varlığına koymuştur. İnsanın sadece aklı olsaydı, fakat mevcut fizik varlığı farklı olsaydı (mesela tek eli, tek gözü, tek ayağı, tek kulağı olsaydı) bugünkü medeniyet meydana gelmeyecekti. İnsanın ruhsal ve fiziksel varlığı medeniyete vücut vermiştir ve bu Allah’ın bir takdiridir.

İnsanların tabii olduğu kavimleri de yine Rabbimizin bir takdiridir. Eğer, insanlık farklı dil ve kültür toplulukları şeklinde yeryüzüne dağılmamış olsalardı yine bugünkü gelişmişlik düzeyi elde edilemeyecekti. Kimsenin ana babasını seçememesi aynen fıtrat gibi ilâhi bir kanundur. Topraktan yaratılan insanlık nutfe (meni) seviyesinde benzerdir; fakat nutfenin ana rahminde vücut kazanması ve bebeğin aile ve sosyal çevreye dâhil olmasıyla birlikte kişinin kültürel aidiyeti de farklılaşır. Bu fark yine Yaratıcının bir takdiri olarak farklı medeniyetlere vücut vermiştir.

İnsana dünyada bir de kalma süresi verilmiştir. (Ömür) Bu süre zarfında insan kendini geliştirirken malzeme olarak dünyayı kullanacaktır. Tabiat olmasa insan varlığını fark edemeyecektir. Demek insan ruhsal, fiziksel ve tabii çevresiyle birlikte kendi varoluşunu gerçekleştiren eşsiz bir varlıktır. İnsan varoluşunun gerçekleştirirken bu sırada dünyayı yoğun bir şekilde kullanır. Eğitim, siyaset, ticaret, sanat, spor vb. insanî faaliyetlerle insan biryandan kendini inşa ederken biryandan da tabiatı inşa eder; bina, yol, füze, uydu… yapar. Tabiatı kullanmadan insanın ne fizik varlığı ne de ruhsal varlığı gelişemez. Öyle ise medeniyet denilen insani faaliyet bir zorunluluktur ve bu Rabbimizin bir dilemesidir.

Âyetin son bölümünde yer alan inne rabbî karîbun mucîb(un)/şüphesiz Rabbim yakındır ve icabet edicidir” ifadesi de mühim bir ikazı içermektedir: Allah (cc), bütün varlığa yakındır; onlara icabet etmektedir. O halde, Allahü Teâlâ’ya dua ederken, O’ndan isterken, bir aracıya ihtiyaç yoktur. Çünkü Rabbimiz her an herkesle birliktedir; varlığı işitmekte ve görmektedir; hazır ve nazırdır. ‘Aracısız Allah’a ulaşılamaz, Allah, hocanın, velinin, şeyhin, mollanın sesini işitir ama halkın sesini işitmez! Bu yüzden onların duası daha makbuldür!’, gibi aracının zorunluluğuna işaret eden inanışlar şirktir yahut şirke yol veren yanlış itikatlardır.

Sonuç: İnsan Rabbinden kopmadığı sürece bir umudu vardır. Aksi takdirde insan ve dünya kaybetmeye mahkûmdur. İnsan iman ilkeleri doğrultusunda hareket etse, ne insan ne de tabiat tahrip olmayacaktır. İnsan kişisel varlığı ve kendisine emanet edilen dünya ile ne yapması gerektiğini Kuran’dan öğrenmezse aklı ve duygularıyla baş başa kalır. Hidayetiz kalan akıl ve duygular, zahiren insanın lehine çalışıyormuş gibi gözükse de, gerçekte insanın aleyhine sonuçlar dağlaşmaktadır. Bugün küresel düzeydeki çevresel sorunlar, özellikle içme suyunun gittikçe kritik bir madde seviyesine inmesi, tarım arazilerinin kimyasallarla kirletilmesi, GDEO’lu ve işlem görmüş gıdalarla insanın tabii beslenmesinin önüne geçilmesi, ilaca bağlı yaşantının artması, sosyal hayatta aile birliğinin çökmesi, yalnızlık duygusu, gelişmiş toplumlarda nüfusun hızla yaşlanması ve genç nüfusun yok olmaya doğru gitmesi, savaşlar, terör, uyuşturucu, alkol, kumar, fuhuş vb. sosyal bozukluklar, insana ve tabiata sirayet ederek, insanın kendi geleceğini ve dünyanın geleceğini tehlikeye sokmuştur. Kıyamet elbette Rabbimizin bir takdiridir; fakat eğer kıyametin de, yine zahiri bir sebebi olacaksa, insanoğlu onu hazırlamakta artık çok acelecidir ve dönülmez bir yola girmiş gözükmektedir.

 

M.Talât Uzunyaylalı

 

 

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s