Ses bombasıyla helâk olmak!
وَلَمَّا جَاء أَمْرُنَا نَجَّيْنَا شُعَيْبًا وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ بِرَحْمَةٍ مَّنَّا وَأَخَذَتِ الَّذِينَ ظَلَمُواْ الصَّيْحَةُ فَأَصْبَحُواْ فِي دِيَارِهِمْ جَاثِمِينَ
“Emrimiz gelince Şuayb’ı ve kendisiyle beraber inanmış olanları bizden bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri korkunç gürültü yakaladı; yurtlarında çöküp kaldılar.” (Hûd 94)
Ayetteki “emrimiz gelince” ifadesi gösteriyor ki, kâinatta olup biten işler Allah’ın emriyle olup bitmektedir. Maddi ve manevi düzen Allah’ın ilmi ve ilminin varlık ve düzen olma emridir.
Ateş yakar, su boğar, ölü, ağaç ve deve konuşmaz, ay ikiye yarılmaz; fakat Allah’tan emir gelince ateş yakmaz, ateş yeri İbrahim için havuzlu bahçeye döner; Allah’tan emir gelince, yerden gökten su iner, bozkırdaki Nuh’un gemisi azgın dalgaların üzerinde bir kuş gibi yükselir; Allah’ın emri gelince dağ yarılır içinden Salih’in devesi çıkar; Allah’ın emri gelince Musa’nın asası çölde artezyen makinasına dönüşür, her yandan berrak sular fışkırır; Allah’ın emri gelince İsa’nın elindeki kuş heykelleri canlanıp uçar, mezarlar yarılıp ölüler dışarı çıkar ve insanlarla konuşur; Allah’ın emri gelince Hz. Muhammed (sav)’in parmağına itaat eden ay, ikiye yarılır, develer, ağaçlar dile gelip konuşur…
Âyetin devamında, “Şuayb’ı ve kendisiyle beraber inanmış olanları rahmetimizle kurtardık.” İfadesi de gösteriyor ki, Allah, inanmış insanlarla daima beraberdir. Onların yaşadıkları sıkıntılar ne olursa olsun, müminler Allah’ın rahman ve rahim dairelerinin halkıdır; cennet ehli kimselerdir.
Âyetin son kısmı, “Zulmedenleri korkunç gürültü yakaladı; yurtlarında çöküp kaldılar.” Islahları mümkün olmayan her halkın maddi ve manevi varlığı sona erer. Kuran’da zikredilen helake uğramış kavimler, ıslahları mümkün olmadığından, yok edilmişler ve yerlerini Allah’a kulluk eden salih ümmetler almıştır.
Hz. Şuayb’ın, ıslahlarına çalıştığı, ateist kavmi de paradigma değiştirmek istemeyince, toptan helâk edilmişlerdir. Helâkları şiddetli bir gürültüye/sese muhatap olmalarının bir sonucu olarak gerçekleşmiştir. Helâk edilen kavimlerin Kuran’daki öykülerini okuduğumuzda karşımıza çıkan, infazın, Allah’ın emriyle inen melekler tarafından gerçekleştirildiğidir.
Hz. Şuayb’ın kavmini de Allah, şiddetli sese maruz bırakmak suretiyle ortadan kaldırmıştır. Bu, yok edici şiddetli sesi, nükleer etki meydana getiren bir ses bombasına benzete biliriz. Bu sesin zahiri kaynağı bir ya da birden çok melek olmalıdır. ‘Azap meleği bağırması’ diyebileceğimiz bu vaka bize gösteriyor ki, Allah’ın melekleri farklı kuvvetlerle de mücehhezdirler. Azap için inen melekler, zalim bir halkın yaşadığı şehirleri, bir anda, altına üstüne getirebilirler.
Sonuç: Yüksek bir ses frekansına muhatap kalarak helak olmaya işâri yönden de bakabiliriz: Bu gün, modern toplum, hatta tüm yeryüzü halkları, televizyon, radyo, İnternet ve basın üzerinden muazzam bir ses bombardımanına tabi tutulmaktadırlar! İlgili medya araçları kullanılarak, kurgulanmış mesajlar yüklü insan sesleri, sesin doğrudan aktarılması yahut sesin yazıyla intikal ettirilmesi ya da sesin öznesiyle birlikte zuhur ettirilmesi şeklinde, bir kitle iletişimi bombardımanı, yirmi dört saat boyunca kitlelere ulaşmakta ve kitleler medyadan akan bir imajlarla duygu, düşünce, tutum ve davranış sergilemektedirler. Medya üzerinden kitlelere ulaşan sesin çok az bir kısmı hakkın sesidir; baskın medya sesi, ruhu helâk edici bir mahiyettedir. Fikri zikri medyanın ürettiği fikir zikir olan kitleler, uyuşturucu hap yutturulmuş gibidir; onların akılları ve vicdanları örtüldüğünden, hakkın ve hakikatin düşmanı olabilmektedirler. Sesin ruhu öldürücü tesirinden kurtulabilmek için sesin, kullandığı medya araçlarına çok itibar etmemelidir.
M.Talât Uzunyaylalı