Home

291345.asp_-960x640

Şehirlerin hikâyesi

ذَلِكَ مِنْ أَنبَاء الْقُرَى نَقُصُّهُ عَلَيْكَ مِنْهَا قَآئِمٌ وَحَصِيدٌ

“ Bunlar, maceralarını sana hikâye ettiğimiz şehirlere ait haberler; o şehirlerden harabeleri hâlâ duranlar var, biçilmiş ekin gibi yerle bir olanlar, eseri bile kalmayanlar var.” (Hûd 100)

Kuran’da anlatılan insanlık öyküsü aynı zamanda şehirlerin öyküsüdür. Kuran’da isimleri zikredilen milletlerin, peygamberleri ve halkları arasında, hak-batıl ekseninde gerçekleşen paradigma (değerler dizisi) çatışmasının mekânları hep şehirler olmuştur.

Âyette geçen “el kurâ” ifadesine şehir, belde, memleket, ülke, medeniyet anlamları da verilmiştir. Hangi ifade kullanılırsa kullanılsın, sonuçtu sosyal, siyasi, ekonomik, belli bir kültür yapıya sahip bir topluluğun yaşadığı bölge kastedilmiş olmaktadır.

Bugün yeryüzünde eski çağlardan kalma pek çok kent kalıntısı mevcuttur. Bu şehirlere olan ilgili, son yüzyılın yaygın bir tecessüsü olarak, arkeoloji bilimini geliştirmiş ve dünyanın ünlü bütün üniversitelerinde arkeoloji bölümleri kurulmuştur. Pek çok bilim adamı eski kavimlerin şehirlerinde bilimsel metotlarla kazılar yapmış ve onların kültürlerine dair önemli bilgilerin gün yüzüne çıkmasına sebep olmuşlardır.

Dünyada insan ayağının değmediği bir yer yoktur denilebilir. Avrupalı denizciler Amerika kıtasına vardıklarında, kuzeyinde, güneyinde insanlar ve onların medeniyetleri vardı. Öyle anlaşılmaktadır ki Afrika, Antarktika, Asya, Avrupa, Kuzey Amerika, Güney Amerika ve Avustralya kıtalarının hepsinde, eski devirlerden beri insanlar bir arada yaşamış ve bir medeniyetler vücuda getirmişlerdir.

Bir insanın ölümü gibi, her ülkenin de bir ölümü ve haliyle bir hikâyesi vardır. Kuran, bazı şehirlerin halkının gerçeği görmekteki körlüklerinin, onların topyekûn helâkına yol açtığını bize haber vermektedir. Allahü Teâlâ, Kuran’da, helâk olmuş memleketlerin haberlerini anlatırken, bizden ders ve ibret almamızı istemektedir. Başka âyetlerde, bu şehirlerin bakiyelerinin gezilip görülmesi istenmektedir ki, gerçeği, insanın kendi gözüyle yerinde görmesi, o görkemli şehirleri kuranların, inançsızlık sonucu, nasıl yok edildikleri daha iyi anlaşılabilsin.

Bir ferdin ve bir milletin başına bir felâket hiç yoktan gelmez; Allah’a ve ahrete inanmayan, peygamberlerin bu yöndeki delillerine, tebliğ ve irşatlarına kulak asmayan, aksine peygamberleri öldürmeye yahut memleketten sürmeye teşebbüs eden tutum ve davranışlar, onları ilâhi gazaba, maruz bırakmıştır. Yani ne ekmişlerse onu biçmişlerdir.

İyi halk, Allah’ı bilen ve Allah’ın emirlerine göre hayatlarını yaşayan halktır. Ayette buyurulduğu üzere, “Halkı iyi olduğu halde Rabbin, haksızlıkla memleketleri helâk edecek değildir.” Helâk olanlar, inançsızlıkta ve düşük ahlaki yaşantıda ısrar eden, nefislerine ve diğer insanlara karşı zulümkarlıktan çekinmeyen memleketlerin halkıdır. Nitekim bir sonraki âyette Rabbimiz şu açıklamayı yapmıştır: “Biz zulmetmedik onlara, fakat onlar, kendi kendilerine zulmettiler; Rabbinin emri gelince, Allah’ı bırakıp da kulluk ettikleri tanrıları, onlara hiçbir fayda veremedi ve ziyanlarını arttırmaktan başka bir şey yapamadı.” (Hûd 101); “Rabbin, haksızlık eden memleketleri yakaladığında, O’nun yakalayışı işte böyledir. Şüphesiz onun yakalaması pek elem vericidir; pek çetindir.” (Hûd 102)

Şûrâ suresi on beşinci âyette kurtuluş yolu şu şekilde gösterilmiştir: “İşte onun için sen (Allah’a) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah’ın indirdiği Kitab’a inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O’nadır.”

Sonuç: Kişi nefsini ve çevresindekileri din ile ıslah edici olmalıdır; yaratılış gayemiz budur. Yaratılış gayesi dışında yaşayanlar cahil ve zalim kimselerdir. Müminler zulmedenlere eğilim göstermemelidir; yoksa herkese bela dokunur. Bir ülkede Allah’ı bilen ve Ondan sakınanlar bulunduğu müddetçe o ülke halkı toplu helâk cezasına çarptırılmazlar. Modern toplum, doğru yol ile nefsani yol (eğri yol) arasında gidip gelen bir psikolojiye sahip gözükmektedir. Ancak “Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir” âyetine uygun bir hayat yaşayanlar, inşallah, ahrete salimen ulaşıp cennete gireceklerdir diye umut edebiliriz.

 

M.Talât Uzunyaylalı

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s