
Cennet göklerde cehennem de yerde mi kurulacak?
يَوْمَ تُبَدَّلُ الأَرْضُ غَيْرَ الأَرْضِ وَالسَّمَاوَاتُ وَبَرَزُواْ للّهِ الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ
“O gün yerküre başka bir yerküreye dönüştürülür. Gökler de öyle. Hepsi o Vâhid ve Kahhâr olan Allah’ın huzurunda dikilir.” (İbrahim 48)
Âyette geçen Tubeddelu fiilinin manası; tağyir ve tebdil/değiştirmek, bozmak şeklindedir. Ele aldığımız âyette Rabbimizin bildirdiğine göre bir gün gelecek bugünkü dünyanın ve uzayın yapısı değiştirilecektir. Yerdeki ve gökteki bu muazzam değişim insanın ebedi hayatı için Rabbimiz tarafından gerçekleştirilecektir. Cennet yahut cehennem adında iki temel yapıya sahip olacak bu büyük değişim sürecini Rabbimiz Kıyamet ve Ahret olarak bildirimiştir.
Allah’ın varlık üzerindeki ilim, kudret, irade gibi tasarrufları kesintisizdir; bilimsel yasalar denilen tanımlamalar, Allah’ın eşya üzerindeki sıfatlarının fizik, kimya, biyoloji diliyle adlandırılmasıdır. Varlıktaki değişimler, nasıl bazı yasalara uygun gerçekleşmekte ise, dünyanın ve uzayın değiştirilmesi/kıyameti de yine Allah’ın ilim, kudret ve iradesine bağlı, kontrollü bir imha ve inşa sürecini içerecektir.
Şeyler, kendi kendinin nedeni olamaz; her şeyin ilk nedeni Allah’tır. Fiil failsiz gerçekleşmez; kâinat fiildir, faili Allah’tır. Allah’ın Zât’ı değişmez, varlıkta gözlediğimiz kesintisiz değişim ise sıfat-ı ilahinin bir tasarrufudur. Dünyayı ve uzayı yaratan ve onu sürekli oluş-yok oluş (değişim) içinde hareket ettiren Rabbimiz, sonunda vaadi üzere, bu dünyayı ve uzayı yeni bir dünya ve uzaya dönüştürecektir. Bu dönüşüm esnasında bütün varlıklar yeni bir öz ve sıfat kazanacaktır. İnsan, dünyadaki insan, bitki dünyadaki bitki, hayvan dünyadaki hayvan olmayacak; ebedi varoluşun varlıkları olarak yepyeni bir hilkate kavuşacaklardır.
Allahü Teâlâ; zahir, batın, evvel ve ahirdir. Maddi âlem ise Rabbimizin ilminin zahirde vücut bulmasıdır. Yani madde değil, ezeli ve ebedi olan Rabbimizdir. O, şeylere vücut vermekte ve onları tebdil etmektedir. Tebdil ve tağyir eşyanın bir özelliğidir; tebdile ve tağyire tabi olmayan bir varlık yoktur. Mikro ya da makro düzeyde sürekli bir varoluş ve yok oluş gözlenmektedir. Mesela bir damla sperm anne rahminde insan yavrusuna dönüşmekte, doğumdan sonra ise çocukluk, gençlik, yaşlılık gibi evreleri yaşamakta ve sonunda insan toprağa tebdil olmaktadır. Her canlının geçirdiği bu serüveni gökler ve yeryüzü de geçirecek, onlar da bir insan gibi, tebdil ve tağyire uğrayacaktır.
Allah’ın sizi yoktan var ettim buyurması, “ilmimde olana” hariçte vücut verdim manasındadır. Mesela bir insanın ilminde bir ev yapmak fikri olsa, fikrine ev yaparak vücut verdiği zaman, fikri olan fakat vücudu olmayan ev, yokluktan varlığa çıkmış olmaktadır. Düşünmeli ki insanın icat ettiği uçağından çorabına milyonlarca şey, daha önce vücut sahibi değilken, insanın ilmi, kudreti ve iradesiyle vücut kazanmışlardır. Yani yokluktan değil varlıktan varlık bulmuşlardır!
–Dünya ve göklerin yaratılışı
Rabbimiz Kuran’da uzayla ilgili pek çok hususu açıklamıştır. Bazı ayetler şöyledir: “Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş’a istiva eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğmiş durumda yaratan Allah’tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!” (A’râf 54); “Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir şeydir. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Mü’min 57); “Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş’ın Rabbi kimdir? diye sor.” (Mü’minûn 86); “İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?” (Enbiyâ 30); “O, gökleri ve yeri hak (ve hikmet) ile yaratandır. Ol! dediği gün her şey oluverir. O’nun sözü gerçektir. Sûr’a üflendiği gün de hükümranlık O’nundur. Gizliyi ve açığı bilendir ve O, hikmet sahibidir, her şeyden haberdardır.” (En’âm 73)
-Dünyanın ve göklerin düzeni ve düzenin bozulması!
Uzay tamamen bir ilim ve kudret eseridir; eşsiz bir düzeni vardır ki, böylesine muhteşem bir hilkati ve ounun düzenini ancak Allah yaratıp koruyabilir. İşte bu hususa dikkatimizi çeken bazı ayetler: “Şüphesiz Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor. Andolsun ki onların nizamı eğer bir bozulursa, kendisinden başka hiç kimse onları tutamaz. Şüphesiz O, halîmdir, çok bağışlayıcıdır.” (Fâtır 41); “Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Kıyametin kopması ise, göz açıp kapama gibi veya daha az bir zamandan ibarettir. Şüphesiz Allah, her şeye kadirdir.” (Nahl 77); “Onlar Allah’ı hakkıyla tanıyıp bilemediler. Kıyamet günü bütün yeryüzü O’nun tasarrufundadır. Gökler O’nun kudret eliyle dürülmüş olacaktır. O, müşriklerin ortak koşmalarından yüce ve münezzehtir.” (Zümer 67); “Sûr’a üflenince, Allah’ın diledikleri müstesna olmak üzere göklerde ve yerde ne varsa hepsi ölecektir. Sonra ona bir daha üflenince, bir de ne göresin, onlar ayağa kalkmış bakıyorlar!” (Zümer 68); “Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir!” (Hac 1); “Biz onu (kıyamet gününü) sadece sayılı bir müddete kadar bekletiriz.” (Hûd 104)
-Dünyanın ve uzayın değişimi
Bu ayetler dikkatle tetki edilirse yok olmaktan değil,özde yahut sıfatta bir değişimin gerçekleşeceği bildirilmektedir: “Artık Sûr’a bir defa üflendiği, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman, işte o gün olacak olur (kıyamet kopar). (Hâkka 13-15); “O gün (kıyamet günü) yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar çöküntü ile akıp giden kum yığınına döner.” (Müzzemmil 14); “Yıldızların ışığı söndürüldüğü, gök kubbe yarıldığı, dağlar ufalanıp savrulduğu ve peygamberlerin (ümmetleri hakkında şahitlik) vakti tayin edildiği zaman (artık kıyamet kopmuştur).” (Mürselât 8-11)¸ “O gün yerküre başka bir yerküreye dönüştürülür. Gökler de öyle. Hepsi o Vâhid ve Kahhâr olan Allah’ın huzurunda dikilir.” (İbrahim 48)
-Gökleri, yerin ve içindekilerin benzerlerinin yaratılması
Bir insanın ölümü gibi bu âlemin de bir ölümü olduğu kesindir. Ancak her kışın bir baharı olduğu gibi kıyamet kışının da bir baharı vardır ve haktır. Eski dünya eski uzay yepyeni bir öz ve sıfatla ebedi bir bahar olarak zuhur edecektir: “Mutlu olanlara gelince, onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da orada ebedî kalacaklardır. Bu (nimetler) bitmez, tükenmez bir lütuftur. (Hûd 108); “Düşünmediler mi ki, gökleri ve yeri yaratmış olan Allah, kendilerinin benzerini yaratmaya da kadirdir! Allah, onlar için bir vade takdir etti. Bunda şüphe yoktur. Ama zalimler, inkârcılıktan başkasını kabullenmediler.” (İsrâ 99); “Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratmaya kadir değil midir? Evet! Elbette kadirdir. O, her şeyi hakkıyla bilen yaratıcıdır.” (Yâsîn 81); “Gökleri ve yeri yaratan, bunları yaratmakla yorulmayan Allah’ın, ölüleri diriltmeye de gücünün yeteceğini düşünmezler mi? Evet O, her şeye kadirdir.” (Ahkâf 33); “Sonra da şüphesiz, sizler kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.” (Mü’minûn 16)
Sonuç: Mahiyetini Rabbimiz bilir, kesin olan şudur: Kıyamette yer ve gökler yıkılacak ve başka yer ve göklere dönüşecektir. İnsan için yaratılmış olan Kâinat kıyamet günü yine insan için başka bir öz ve sıfatla yaratılacaktır. Tebdil ve tağyirde (değiştirme ve bozmada), eski dünya, uzay ve varlıklar gidecek yerlerine yenileri gelecektir. Cennetler, yeni semaların müminler için yaratılmış vatanları olacaksa bu cennetler arasında insanlar seyahat edebileceklerdir. Bir ayette Rabbimiz, dünyayı ve gökleri yarattıktan sonra Arş’a istiva ettiğini buyurmuştur ki, Ahrette, Rabbimizin Arş’ının cennetlerin fevkında olacağı bildirilmiştir. Cennetlerden Arş’a yükselebilen müminler, Rabbimizin cemal tecellisini izleyebileceklerdir. Bu imkân Ahret aleminde insana verilen en büyük değer ve bir ikram olacaktır.
M.Talât Uzunyaylalı