Fedakârlık hayatın esasıdır!
وَلِكُلِّ أُمَّةٍ جَعَلْنَا مَنسَكًا لِيَذْكُرُوا اسْمَ اللَّهِ عَلَى مَا رَزَقَهُم مِّن بَهِيمَةِ الْأَنْعَامِ فَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ فَلَهُ أَسْلِمُوا وَبَشِّرِ الْمُخْبِتِينَ
“Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlıklar üzerine Allah’ın adını ansınlar diye, biz her ümmet için kurban kesmeyi farz kıldık. İşte sizin tanrınız tek bir Tanrı’dır. O halde O’na teslim olun. O’na samimiyetle boyun eğenleri müjdele!” (Hac 34)
Peygamberli her ümmet için bir ibadet ve kurban yeri tayin edilmiştir. Allah, her ümmetten kendilerine rızık olarak verdiği zikredilen hayvanlardan keserek Yüce adının anılmasını istemiştir. Müslümanlar da Hac farizası sırasında Mekke’de kurbanlarını keserler. Eş zamanlı olarak İslam memleketlerinde de kurbanlar kesilir.
Kurban kesip kurban etinden dinen önerilen yerlere verilmesini bir fedakârlık olarak görüp manen tatmin duygusu yaşanabilir; fakat bu hissin fedakârlığın değerini azaltabileceğinin de farkında olunmalıdır. Çünkü surenin 37. ayetinde “Onların (Kurbanların) etleri ve kanları Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız (teslim olmanız) ulaşır….” buyurulmaktadır. Demek, önemli olan, diğer ibadetlerde olduğu gibi, işin ruhunu kavramaktır. O ruh da şudur: Kişi ibadetiyle, örneğin Kurban keserek, kendisine emredilen bir görevi yapmış ve Allah’a teslim olmuştur. Ameli öndedir, kendisi değil; ameli gözükür, kendisi değil.
Beş vakit namaz, otuz gün oruç, hac, zekât ve kurban gibi ibadetlerin kişiye ve çevresindekilere maddi ve manevi faydaları söz konusudur. Zengin bir insanın verdiği zekâtın maddi yararı zekâtı kabul edende gözüktüğü gibi, Hac ve Umre için Mekke’ye ve Medine’ye giden kişinin yaptığı masraflar ve harcamalar da ilgili ülkelere kazandırılan bir gelir olarak onların kasasında gözükür! İşin bu noktası; kaybolan para, seyahatin yoruculuğu ve kurban için harcanan miktar öne çıkarılmamalıdır. İbadetin finansı ve zahmeti görülmemeli işin manevi kazancı umulmalı ve görülmeli. Bu, takva halidir.
Sonuç: Kâinat kitabını iyi okuyan şunu apaçık görür ki, fedakârlık hayatın esasıdır. Parasını ve zamanını Allah’ın rızası için feda edip bu yolda rahatını terk eden, fedakârlık ruhunun temsilcisidir; o, Allah’a, ayette geçen tanımlamayla, “muhbitîn/mütevazı, alçakgönüllü, riyasız teslim olmuş ve mümin sıfatını hakketmiştir.
M.Talât Uzunyaylalı