Home

Başlıksız-1

Peygamberler de yemek yedi ve çarşı da dolaştı!

وَمَٓا اَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ الْمُرْسَل۪ينَ اِلَّٓا اِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِي الْاَسْوَاقِۜ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةًۜ اَتَصْبِرُونَۚ وَكَانَ رَبُّكَ بَص۪يراً۟

Resulüm! Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı. Ey insanlar! Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan vesilesi kıldık; bakalım sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.” (Furkan 20)

 

Rabbimiz, tarih boyunca, âlemlere uyarıcı olsunlar diye peygamberler görevlendirdi ve onlara kitaplar indirdi. Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’a aittir; hiçbir peygamber, Rabbimizin mülkünde ortağı değildir; ‘ben, bir meleğim!’ vb. iddialarda bulunan tek bir peygamber bulunmazken, aksine peygamberler, her şeyi yaratanın, ona nizam verenin ve mukadderatlarını tayin edenin Allah olduğunu söylediler ve aksi bir iddiada bulunmadılar. ‘Biz de sizin gibi bir beşeriz; ancak, bize vahyediliyor!’ sözü peygamberlerin ortak sözüdür

Ne var ki, fitne kumkumaları, peygamberleri ve onlara Allah tarafından indirilen ayetleri, onların ‘beşeriliğini’ de ileri sürerek kabul etmedi, bilerek, isteyerek, tabiri caizse, işi yokuşa sürmekten geri durmadılar. Peygamberleri, önce, –haşa- yalan söylemekle, eski metinlerden istifade etmekle ya da metin uydurmakla, başkalarından destek almakla, şairlikle, sihirbazlıkla vb. iftira ve haksız sözle suçladılar.

Bu kepazelikleri yeterli tahribatı yapmayınca bu kez de Furkan 41’de açıklanan, peygamberin beşeriliğini bir eksiklik görüp alay konusu yaptılar:  “Seni gördükleri zaman, ‘Bu mu Allah’ın peygamber olarak gönderdiği!’ diyerek seni alaya alıyorlar!”; “Onlar bir de şöyle dediler: Bu ne biçim peygamber; bizler gibi yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! Ona bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalıydı!” (Furkan 7) tezini ileri sürerek, şu türden iddialarla fikirlerini desteklemeye çalıştılar: “Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yiyip meşakkatsizce geçimini sağlayacağı bir bahçesi olmalıydı…” (Furkan 8) Hatta sözü daha da ileri götürüp şöyle dediler ve diyorlar: “Bizimle karşılaşmayı ummayanlar: Bize ya melekler indirilmeliydi ya da Rabbimizi görmeliydik, dediler. Andolsun ki onlar, kendileri hakkında kibre kapılmış ve azgınlıkta pek ileri gitmiştir.”; “Melekleri görecekleri gün, günahkârlar için artık sevinç haberi yoktur. (Melekler) ‘Size, sevinmek yasaktır, yasak!’ diyecekler.” (Furkan 21-22) Kuran, neden parça parça indi, niçin bir bütün kitap halinde inmedi? Sözleri de inkârcıların tezleri içinde yer alan bir diğer savlarıdır. “İnkâr edenler; Kuran ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi?..” (Furkan 32)

Kendini, peygamberlerin tebliğ ettiği hidayete kapatan ve iman etmemek için sürekli bahane üreten, inanmak için, olmayacak ve asla inanmayacakları tezler ileri süren tipler, aynı zamanda, kıyameti ve ahret hayatını da inkâr edegelmiştir. Sapmış kimseler olarak, daima söz ve eylemle, inananların imanına karşı çıkmayı bir yaşama felsefesi haline getiren kör ve sağır kimseler, insanların en şirreti, en şerlisi sıfatını kazanmış iki ayaklı şeytanlar olarak, peygamberlerin önünde bir engel olarak dikilmişlerdir.

Sonuç: İnsana ebedilik verildi. Dünya hayatını ahret hayatı takip edecek. İnsanları çetin günler beklemektedir. Geçimlerinde bir rahatlık olanlar, ticaret, siyaset, sanat vb. zenginlik ve şöhret getiren meşguliyetlere de sahipseler, ellerindeki nimetleri bir şey sanıp peygamberlerle mücadelelerini bu imkânlara dayanarak da sürdürmüşlerdir. Günümüzde de zengin milletler, itikatları en zayıf milletlerdir. Bu hâl, helâki hak eden geçmiş milletlerin hallerine benzemektedir; fakat zaman ahir zaman olduğundan, toplu helâk zuhur etmiyor, bedenleri ve ruhları çürümüş yığınlar, göreceli bir refah devleti içinde, şımarık hayatlar yaşayıp sefil hayatlarının hesabını vermek üzere bir bir ahrete geçiyorlar.  Peygamberlere olmadık bühtanları edenler, ahret gerçeğiyle yüzleşince şöyle diyecekler: “O gün zalim kimse pişmanlıkla ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım!”; “Yazık bana! Keşke falancayı dost edinmeseydim!”; “Çünkü zikir (Kur’an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı yüzüstü bırakıp rezil rüsva eder.”; “Yüzükoyun cehenneme (sürülüp) toplanacak olanlar; işte onlar, yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır.”  (Furkan27,28,29, 34)    (M.Talât Uzunyaylalı)

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s