Gerçekten Allah’tan sakınıyor muyuz?
مُن۪يب۪ينَ اِلَيْهِ وَاتَّقُوهُ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَلَا تَكُونُوا مِنَ الْمُشْرِك۪ينَۙ
“Hepiniz O’na yönelerek O’na karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın.” (Rûm 31)
Gerçekten Allah’tan sakınıyor muyuz? Amirden memurdan, anadan babadan, şundan bundan korkulduğu kadar, Yaratandan sakınılmıyor. Sakınılmadığı da nereden çıkarılıyor? Surenin 32. ayetinde, “Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan olma. Bunlardan her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmekte,” ikazı yapıldı. Biz ise, mezhep, tarikat, cemaat vb. taassuplardan tutun siyasi anlaşmazlıklara kadar, parça parça olmuş bir ümmetiz. Her parça ötekine karşı sevgiden başka her şeyi layık görür. Camilerde, Cuma namazları hariç, iki üç saf cemaat ya var ya da yok; onlar da yaşlı kimse. Oysa Allah’a karşı gelmekten sakınan har yaştaki Müslümandan istenen ilk ibadet beş vakit namazı şuurla kılması.
Gerçekten Allah’tan sakınıyor muyuz? Müslüman içki içebilir mi, kumar oynaya bilir mi, fuhuş yapabilir mi, sigara ve uyuşturucu kullanabilir mi, faiz yiyip haram ticaret yapabilir mi, yalan söyleyebilir mi, kötü niyet besleyebilir mi? Haramları işlerse tövbe ederek belki kurtulur. Ama haramları işlemek, nerdeyse bir yaşama biçimi haline gelmişse, kişi Allah’tan sakınıyor, kabul edilebilir mi?
Gerçekten Allah’tan sakınıyor muyuz? Surenin 33. Ayetinde buyurulduğu gibi, hastalık, kaza, yoksulluk vb. bir istenmeyen durum başa geldiğinde, herkeste dindarlaşma eğilimi başlar, sağlıklı ya da mutlu günlere dönmek için, Rabbe yalvarılır. Sonra, Allah katından bir yardım erişince çok geçmeden gevşer ve Rab, haşa, unutulur. Yeniden nefsin istekleri yapılır Tanrının istekleri değil. İnanan inanmayan bu paradoksun yanına kalacağını sanır. Surenin 34. Ayetinde bunun böyle olmayacağı, şamar gibi yüze vurulur: “Kendilerine verdiklerimize nankörlük etsinler bakalım! Haydi, sefa sürün; ama yakında bileceksiniz!”
Gerçekten Allah’tan sakınıyor muyuz? Dünya hayatını ebedi ahret hayatının takip edeceğine kâmil manada inanan mümin kimse, Kuran’ı ve Hz. Muhammed (sav)’i kendine rehber kılar. Rahmetin de zahmetin de Hak’tan olduğunu bilir, ilahi ilkeler doğrultusunda, müspet hareket edip hayatını yaşar. Çalışıp kazanır, bol rızka kavuşursa, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa zekât ve sadakadan, hakkını verir. Önüne para çıkarsa parayla, makam çıkarsa makamla… her varlığı ve nesneyi bir imtihan aracı bilip, onlarla olan münasebetinde, Allah’ın rızasını kazanmaya bakar.
Sonuç: Dünya hayatı olduğu gibidir; yaşam ölüm, varlık yokluk, sağlık hastalık, acı tatlı, iyi kötü; yaz kış gibi zıtlıklar kaçınılmaz. Bunlar olmadan dünya hayatı bir imtihan hayatı olmaz. İnsanın dünyadaki geçici varlığı olaylarla sınanır durur. Kuran, Rabbin son kitabı ve Hazreti Muhammed (sav) de son elçisi. Kuran, dünya hayatının insanların ‘sınav hayatı’ olduğunu, bu sınav hayatını Resulullah örnekliğinde, Kuran’a uymakla yaşayanların, cennete, ebedi mutluluk hayatına kavuşacakları müjdesini verir. Rabbin vaadi hak; ‘gerçekten Allah’tan sakınanlar’ cenneti hak etmiş kimseler.
M.Talât Uzunyaylalı