Ölüm seremonisi
قُلْ يَتَوَفّٰيكُمْ مَلَكُ الْمَوْتِ الَّذ۪ي وُكِّلَ بِكُمْ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ تُرْجَعُونَ۟
“De ki: Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” (Secde 11)
Ayette geçen ‘vukkile’ ifadesi fiildir; anlamı, ‘vekil edilen’ demektir. Bu ifadeyi Türkçemizde ‘temsil eden’ anlamında ‘vekil’ şeklinde kullanmaktayız. İfade pek çok yerde karşımıza çıkar: İnsan, okuldaki çocuğunun vekili-velisi olduğu gibi, hukuki işleri yürütmek üzere kendisine vekil olarak bir avukat tutabilir.
Ayetteki vekâlet ise farklıdır; Allah, kendilerine sormadan yarattığı her bir varlığın vekilidir; onlara hayat veren ve zamanı gelince yine kendilerine sormadan hayatlarını ellerinden alan odur. Rabbimizin bir ismi de el-Vekil’dir. “…Allah’a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter.”( Nisâ 81)
İnsanın dünyadaki varlığı, ruh ve beden denilen ikili bir yapıdan ibarettir. Ölüm hadisesiyle insanın fizik bedenini oluşturan maddeler; toprak, su, ateş ve hava, kendi asıllarına, ‘benin-egonun’ aslı olan ruh ise, kendi evine, ahrete, dönmektedir.
İşte bu geliş ve gidiş olayı muazzam, manevi bir seremonidir.
Kuran’dan ve Hadislerden öğreniyoruz ki, insan çok değerli bir varlıktır; onun doğumu, hayatı, ölümü, hayret, heyecan ve teselli verici sırlı bir süreçtir.
Doğarken çocuk yalnız değildir, ebesi, anne-babası, yakınları bebeği teslim almak üzere başında ve civarındadır. Ölürken de, ruhuna sahip olmak üzere, manevi varlıklar yanı başındadır. Yakınları için soğuk bir eylem olarak görülen ölüm olayı sırasında ruh bedenden çıkıp ne yapacağını bilmez bir halde ortada bırakılmıyor, aksine, vekil tarafından merasimle bedenden çıkarılıp, Allah adına teminat altına alınıyor. Sonra da Berzah âlemine (ruhlar âlemi) götürülüp makamına yerleştiriliyor.
İslami inanışta ruhun bedenden ayrılmasıyla insan sona ermez; ölüm olayı ile vekil melekler tarafından emanete alınan ruh, canlıdır ve kendilik bilincine sahiptir; artık bir fizik bedene sahip değildir, fakat hâlâ dünyadaki edinimleriyle birliktedir, ölmekle aklı-fikri ve hafızası yok olmamıştır, egosu keskin bir şekilde hayattadır.
Melekülmevt olan ‘vekilin’ emanete aldığı ruha, vakti gelip berzah âleminden ahrete götürüldüğünde, bir beden tahsis edilecek ve o bedenle hesaba çekilip cennete ya da cehenneme gönderilecektir.
İnanmamış ve günahla çirkinleşmiş ruhları bedenlerinden çıkarmak üzere yine Melekülmevt ve ilgili melekler iner. Fakat kendine yazık etmiş o karanlık ruhların gördüğü muamele bu kez farklıdır:
“Ölüm sarhoşluğu ve şiddeti içinde meleklerin ellerini uzatarak kendilerine ‘Haydi, canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı hak olmayanı söylemiş olduğunuz ve Allah’ın ayetlerinden büyüklenerek uzaklaşmış bulunduğunuz içindir ki, bugün hakaret azabıyla cezalandırılacaksınız.’ dediklerinde sen o zalimleri bir görsen.” (En’âm 93)
“(Ya Muhammed!) Meleklerin, o kâfirlerin yüzlerine ve sırtlarına vura vura ve: ‘Tadın cehennem azabını!..’ diyerek, canlarını alırken bir gözlerinle görseydin.” (Enfal 50)
“Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah’ın iznine bağlı olmasın…” (Ali İmran 145) Ölüm gibi ürkütücü bir hadise, aslında mümin ruhlar için, vekil eşliğinde gerçekleşen eşsiz bir seremonidir.
Mümin ruhların bedeni terk etmesi anında insana ne kendi, ne yakınları, ne doktorlar, ne din görevlileri, kimse yardım edememektedir. Bu nokta insanın doğum süreçlerinde olduğu gibi, ölüm karşısındaki çaresizliğinin de son haddidir. Ölüm vakti geldiğinde, bu mübarek görev için vekil tayin edilen Melekülmevt (Azrail) ve diğer melekler kişiye gözükür. Ruh, eğer imanla ahrete dönen bir can ise vekilin ve meleklerin müşfik muamelesiyle karşılaşır. Kişinin ruhu, o sevgi atmosferinde kabzedilip Berzah âlemindeki istirahatgâhına alınır.
Sonuç: Fussilet suresinin otuzuncu ayeti şu müjdeyi verir: “Rabbimiz Allah’tır deyip sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üzerine melekler iner ve derler ki: Korkmayın, üzülmeyin, size vaad edilen cennetle sevinin.”
M.Talât Uzunyaylalı