9 İlke!
وَالَّذ۪ينَ يَجْتَنِبُونَ كَـبَٓائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ وَاِذَا مَا غَضِبُوا هُمْ يَغْفِرُونَۚ
“Onlar, büyük günahlardan ve çirkinliklerden kaçınır, kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar.” (Şûrâ 37)
Şûrâ suresinin 37-43’ncü ayetlerinde Rabbimiz, Müslümanca tutum ve davranışın nasıl olması gerektiğiyle ilgili şu altın kuralları açıklamaktadır:
“Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.
Bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.
Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.
Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, artık onlara yapılacak bir şey yoktur.
Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır. İşte acıklı azap bunlaradır.
Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.”
‘Kur’an bu ayetlerde kökleri kalbin derinliklerine inmiş tadı hücrelere kadar sızmış imanın dokuz feyizli bölümünden bahsediyor:
İşlerinde olaylar karşısında gereken tedbirleri aldıktan sonra Allah’a güvenip dayanmak. Çünkü Allah yegâne güven kaynağıdır.
Dinin büyük saydığı günahlardan kaçınmak. Bu nefsi terbiye edip disiplin altına almanın ölçüsü, şeytana uymamanın belirtisidir.
Edep ve terbiye dışı her söz ve davranıştan uzak kalmak. Bu insan olmanın ahlak yolu, Allah’a kul olmanın alametidir.
Sinirlendiren öfkelendiren olaylar karşısında kendine hâkim olup öfkesini yutmak; öfkeye sebep olanı bağışlamak. Allah sevgisini bütün sevgilerin üstüne çıkarmanın böylece kâmil insan olmanın kıstasıdır.
Allah’ın çağrısına olumlu cevap vermek; ezan okununca namaz kılmak. Ramazan gelince oruç tutmak. Senesi dolunca zekât vermek. Yine vakti gelince haccetmek. Haram kıldığı şeylerden uzak durmak ve diğer bütün emir ve nehiyleri titizlikle uygulamak anlamına gelmektedir.
Namazı dosdoğru kılmak; onu vaktinin dışına çıkarmamak, büyük bir zevk, deruni bir aşkı ile yerine getirmek. Vakti gelince onu alım satıma diğer dünyevi işlere tercih etmek gibi yüksek hasletleri kendinden toplamayı ilham eder.
Önemli kişisel ve toplumsal meseleleri kendi aralarında bir şura meydana getirip çözmeye çalışmak. Bu, fertleri yanlış karar vermesini önlemeye liderleri kendi başına buyruk olmaktan kurtarmaya yönelik bir tavsiyedir ki hiçbir zaman özelliğini kaybetmez.
Sağlanan kazancın bir kısmını Allah rızası gözetilerek lüzumlu yerlere hayır kurumlarına zayıf unsurlara ülke yararına harcamak, sosyal adaletin gereği ve Müslüman olmanın tezahürüdür.
Haksızlığa uğradıkları zaman kendi aralarında yardımlaşarak Hakkı savunmak. Bu Müslümanların bir bütün olduğunu birinin diğerinden yana bulunduğunu, teşkilatlanarak haklarını savunduklarını ispat eden ve Hz Muhammed’e Ümmet olduğunu belgeleyen meziyetlerden biridir.’
Sonuç: İslam’ın her bir ilkesi insanlığa kurtuluş yolunu gösteren değişmez hakikatlerdir. Kuran bizi yetiştiriyor: Affetmenin, barıştan yana olmanın daha hayırlı olduğunun vurgulanması, hatta haksızlığa uğrayanın intikam peşinde koşmayıp sabır yolunu seçmesinin tavsiye edilmesi gibi yüksek ahlak ilkeleri, İslam’ın insanlığa gösterdiği geniş bir sevgi ve rahmet ufkudur.
M. Talât Uzunyaylalı