Beyyine (delil) ve eylemlerin meşruluğu …
اَفَمَنْ كَانَ عَلٰى بَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّه۪ كَمَنْ زُيِّنَ لَهُ سُٓوءُ عَمَلِه۪ وَاتَّبَعُٓوا اَهْوَٓاءَهُمْ
“Rabbinden apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse, kötü işi kendisine güzel görünen ve heveslerine uyan kimse gibi olur mu?” (Muhammed – 14)
Her peygamber ‘beyyine/delil’ ile toplumuna gönderilmiştir. Her peygamber kendini değil temsil ettiği beyyineleri tebliğ etmiştir. Ayette geçen ‘beyyine’ ifadesi ilahi delil demektir; vahiy ve mucize.
Müslümanlar için beyyine Kur’an’ın emir ve yasaklarıdır… Her ilahi delil bir nimettir; iyiyi ve kötüyü tanımlar ve insana yol açar. Nefse uymak ise, delili yalanlamaktır. Beyyine varken, modern toplumda, inanç sahiplerinin bile, Allah’ı değil de zanlarını ve nefislerini tercih etmesi yaygın bir yozlaşmadır.
Dini umursamayanlar, zaten kafir yahut münafıktır, diğerleri ise gafil ve ağır günah sahibidir.
Allah bir sistem yarattı. İnsanın bu sistemde rolünü en mükemmel şekilde oynaması mirleri içselleştirmesine bağlıdır. Yollar araçlar için konmuş imkan ve kurallardır. Bir araç yaya kaldırımına çıksa sonuç kazadır. Kuran’ın ilkeleri de insanın üzerinde yürümesi içindir, kişi, ilkelerle değil de, nefsine uyarak yaşarsa, bunun görünen görünmeyen sonucu kazadır: günah ve maddi zarar.
Delillerin hikmeti, kurtulanın emirlere uyarak kurtulması, helâk olanın da uymayarak helak olmasıdır. O zaman Kuran emirleri imtihan aracıdır; emirlere uyan imtihanı kazanır. Ayette geçen ‘kötü amel’, Kuran’a aykırı amellerken, ‘iyi amel’ de, Kuran ilkelerine uygun gerçekleşen amellerdir.
Kuran’a uyanın eyleminin meşruiyeti, ilahi ‘deliller’ üzerinde hareket etmiş olmasıdır; nefislerine uyanların eylemleriyse gayrimeşrudur. Kişinin, delilsiz işi, kendisine kolay gelir ve güzel görünür; hevesini tatmin etmekten mutludur.
Ne var ki, sonucu cehennemdir. İman sahibi kimsenin, seçim alanın kullanırken, nefsini değil de, Kuran’ı rehber edinmesi onu Allah adamı kılar. Allah, ‘beyyine/delil’ rehberliğinde yaşayanları cennetine koyacaktır.
M. Talat Uzunyaylalı