Ya Rab! Sarhoşken ölmeyi nasip et!
وَجَٓاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَح۪يدُ
“Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir, denir.” (Kâf 19)
Ayette geçen ‘sekara’ fiili sarhoşluk demektir. Kamus-i Türki’de sakara maddesine sarhoşluk, mestlik manası verilmiştir. Sekara ifadesi Lügat-i Osmanî’de, Lügat-i Naci’de, Türkçe-Arapça sözlüklerde de sarhoş olmak, mest olmak, esirmek anlamlarıyla karşılanmıştı
Aşk hissi de bir çeşit sarhoşluk olarak tanımlanır. ‘Aşk sarhoşu’ alkol sarhoşu gibi çoğu kez yapıp etmelerinin yeterince farkında değildir.
Rabbimiz, ele aldığımız ayette, ölüm anı psikolojisini, ‘sekratu-lmevt’ ifadesiyle açıklar. İçkiyle sarhoş insan uyandığında, sarhoşken ne yaptığını, nerede, kiminle beraber olduğunu, ne yiyip içtiğini, ne kadar para harcadığını yeterince hatırlamaz.
Ölüm sarhoşluğu da, insana bedenini unutturur; bu hâl ruh bedeni terk edene kadar sürer. Ölüm sarhoşluğu ilahî bir sistemdir. Ruhun bedenden çıkarılmasının manevi bir sarhoşluk hali içinde gerçekleşmesi büyük bir nimettir. Kişi sarhoş olmasa, derisinin canlı canlı soyulması gibi, eceliyle ölümü de büyük acılar çekilerek gerçekleşirdi ki, bu duruma çok az insan tahammül edebilirdi.
Ölüm hadisesi artık hastanelerde gerçekleşiyor. Ölümün yaklaştığı tıbben bilindiğinden bu tür hastalar yoğun bakım servislerine alınıp hastalar genellikle soyunduruluyor ve çeşitli cihazlara bağlanıyor, çoğu da uyutuluyor.
Ölüm olayı, maddi bir durummuş gibi, hastaya maddi uygulamalarla (ilaç, alet desteği, sıvı beslenme) yardımcı olunuyor.
Oysa ölüm, manevi bir olaydır. Modern tıp ruhun mahiyetine kayıtsız kaldığı ve insanı maddi bir beden sandığı için (böyle sandığının kanıtı düzenlenen ölüm raporlarıdır; çoklu organ yetmezliği. Vb.) ilaç ve alet dışında bir yaklaşım kabul etmiyor ve geliştiremiyor. (Bu, pozitivist ateizmdir.)
Evet; ölüm, manevi bir olaydır: Can çekişme halindeyken kişi sarhoştur. Bu esnada hastayı rahat bırakmak aletleri kaldırmak vücuduna kalp masajı gibi şiddet uygulamak doğru değildir.
Madem ölüm manevi bir olaydır o halde ölen hastayı da manevi bir atmosferde uğurlamak gerekir. Biz Müslümanız, ölüm anında, atalarımızın hastaya yaptığı duadır, istiğfardır, kelime-i tevhid gibi iman telkinleridir.
Ayet ve hadislerle sabittir ki, ölüm manevi varlıklar tarafından gerçekleştirilmektedir. Azrail (as) ve görevli melekler ruhu bedenden ayırmaktadırlar.
Ölüm operasyonu insan aklının anlayacağı bir bilgi değildir. Bize şu kadarı bildirilmiştir ki, ölüm anında insanlar manevi bir sarhoşluğa tabi tutuluyorlar. Bir diğer ayette ise ‘Kullu nefsin żâ-ikatu-lmevt…/ Her canlı ölümü tadacaktır…’ (Ali İmran 185) denilerek, ölüm anı sarhoşluğu altında kişinin aynı zamanda bu halinden zevk aldığı bildirilmektedir.
Ruhun derinden tutunduğu bedeni terk etmesinin ölüm sarhoşluğu altında ve zevk hissiyle birlikte melekler tarafından gerçekleştirilmesi Allah’ın insana olan bir rahmeti, merhameti, himayedir.
İnsan hayatının hiçbir safhasında tek başına bırakılmıyor, ölürken de yanında manevi varlıklar hazır bulunuyor. Ölüm sonrası da yine meleklerin kontrolünde gideceği yere götürülüyor.
İman ve amel sahibi insanlar ölmekten korkmamalıdır: Çünkü sarhoşken ölecekler, ölümü hissetmeyecekler, hatta ölüm anında, can çekişirken, o an zevkli dakikalar yaşayacaklar. İşte bir müjde ayeti:
“Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: Selam size, derler, yaptıklarınıza karşılık olmak üzere cennete girin.” (Nahl Suresi, 32)
Sonuç: Kuran’dan öğreniyoruz: Ölüm ötesine inanmayanlar için can çekişme sıkıntılı geçecektir. (En’am 93, Enfal 50). Melekler bedenlerine sıkı sıkı tutunmaya çalışan bu inkârcı ve asi ruhları, manevi hakaretler ile bedenlerinden alıp yeni makamlarına götürecektir. İşte bir ikaz ayeti:
“Öyleyse melekler, yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak?” (Muhammed 27)
M. Talât Uzunyaylalı