Ev nimeti!..
وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمْ مِنْ بُيُوتِكُمْ سَكَناً وَجَعَلَ لَكُمْ مِنْ جُلُودِ الْاَنْعَامِ بُيُوتاً تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ اِقَامَتِكُمْۙ وَمِنْ اَصْوَافِهَا وَاَوْبَارِهَا وَاَشْعَارِهَٓا اَثَاثاً وَمَتَاعاً اِلٰى ح۪ينٍ
“Allah, evlerinizi sizin için bir huzur ve sükûn yeri yaptı ve sizin için davar derilerinden gerek göç gününüzde, gerekse konaklama gününüzde, kolayca taşıyacağınız evler; yünlerinden, yapağılarından ve kıllarına kadar, faydalanacağınız eşya ve ticaret malı meydana getirdi.” (Nahl 80)
İster taştan, ağaçtan, ister hayvan derisinden yahut hayvan kıllarından örülen iplikten yahut sert dokumalardan yapılsın ya da kayaların oyulmasıyla inşa edilmiş olsun, ev, insanoğlunun ilk dünya gününden itibaren sahip olduğu bir baş nimet. Allahü Teâlâ, insanı barınma içgüdüsüyle yarattı. Ev edinme içgüdüsünü –nasıl, açlık hissini giderecek nimetler yarattıysa-, tatmin edecek imkânlar da yarattı.
Sığır, deve, keçi ve koyun gibi hayvanlar, ilk insanla birlikte yeryüzünde bulunuyordu ve insanın varoluşunun ayrılmaz parçasıydı. Evcil hayvanlar, meyve ve sebzeler, beşerin varlığının kopmaz parçaları. Hayvanların kılı, yünü, derisi, eti, sütü, kemiği hatta hayvanların iç organları ve gübresi; ağaçların meyvesi ve kerestesi, dağların taşları… insanın yiyip içme, barınma, seyahat edebilme gibi her çeşit ihtiyacı, -cisimlenmiş bir rahmet- olan tabiat imkanıyla sağlanmakta. Bu durum, kıyamete kadar sürecektir. Tabiattaki her bir varlık, insanın bir ihtiyacına doğrudan hizmet etmekte. (Tek başına bu durum bize şunu gösterir ki, tabiatı ve insanı yaratan, aynı ilim ve kudret sahibidir.) Varlık, onun bir rahmet tecellisi. Öyle ki nice ayette anlatıldığı gibi, yağmur vücut kazanmış bir rahmet, toprak bir rahmet, deniz ve içindekiler birer rahmet, ırmaklar, göller, gözeler birer rahmet, hayvanlar, bitkiler… her biri eşsiz birer rahmet. İnsan rahmetle çepeçevre kuşatıldı; fiziki ve ruhsal ihtiyaçları bu nimetlerle gideriliyor. Aynı zamanda ekonominin temeli de yine bu nimetler. İnsan, ihtiyaç fazlası istihsalini pazarda satar. Bu da yeryüzünün imarına ve bugünkü dünyaya vücut verir…
Sonuç: İnsanoğlu uzun asırlar boyunca fillerin, develerin, atların, eşeklerin, katırların, mandaların sırtında öküzlerin çektiği arabaların üstünde deriden, kıldan, dokumalardan yapılmış çadır evlerini de gittikleri yere götürdüler ve kısa sürede bulundukları yere bu taşınabilir evlerini kurdular. Neden imal edilmiş olursa olsun, evler insanlara daime huzur, mutluluk, güven verdi ve onların mahremiyetini temin etti. İnsan sosyolojisi ve psikolojisi evde başladı; kültürün ve ekonominin çıkış yeri ev oldu. Köy, kasaba, şehir, anakent, ev’den doğdu. Günümüz dünyası, içinde 7 milyar insanın oturduğu tek bir ev gibi, yeni bir kimlik kazandı. Ev’in, mikrodan makroya doğru büyümesi ve kitleleşmesi, yeni bir sosyoloji ve psikoloji doğurdu. Ev kültüründen değil kent kültüründen, ev ekonomisinden değil kent ekonomisinden söz etmek daha yerinde gözükmektedir. Hatta bu durum, küresel ölçekte karşımızda durmakta. İnsanın yeyip içmesi, ticareti, zanaatı, sanatı, siyasi, sosyal ve kültürel varoluşu, kentin ve bütünleşmiş dünyanın bir parçası artık. (Bu yeni ‘kitlesel ev ve bu evin insanları’, başta manevi dünyaları olmak üzere, Kuran ışığında yeniden değerlendirilmelidir.)
M.Talât Uzunyaylalı